2023 ( 6 Ekim )
🌴
Geceleri, sabahlara zor bağlıyordum artık. Gökyüzü daima gri bulutlarla kaplı, sokaklar daima sessizdi benim için.
Bir zamanlar bu şişkin dünyada sevdiğim adam yaşarken, umutlarım hayallerim daha parlak, geleceğe daha bir emin adımlarla yürüyorken, şimdi herşey sisli bir hayalden ibaret geliyordu bana.
Artık eskisi gibi erken kalkmıyor, canım ne zaman isterse o saatte eve geliyor, göz kapaklarım ne zaman yorgun düşerse o vakit kendimi bu soğuk ve karanlık dünyadan soyutluyordum.
Öte yandan, insanlarla diyaloğa girerken, elimden geldiğince sevdiğim adamın insanlara olan davranış ve tutumunu örnek alarak cevaplar veriyordum.
Bazen de ayaklarıma söz geçiremiyordum. Başını alıp beni mekanıma, evime, Obama götürüyor saatlerce oradan ayrılmak nedir bilmiyordu.
Peki ben ayrılmak istiyor muydum oradan?
Elbette ki hayır.Maviş'siz geçirdiğim aylar bana haram, onsuz yediğim her lokma boğazımda zehir olup geçiyordu. Beni öldürüp bir an önce sevdiğime kavuşturmak yerine, inatla yaşamam için bir ilaç gibi işlev görüyordu bedenimde...
Peki şuan neredesin? diye soracak olursanız?
Bir elimde şalgamım, diğer elimde paket yaptığım ciğer dürümümle Urfa kalesine gelmiş, sevdiğim adam, yanımdaymış gibi, bana sığınak haline gelen bu şehrin manzarasına bakarak, içim kaynaya kaynaya dürümümü ısırıyor, üzerine de ciğer ustasından aldığım en acı şalgamı içerek boğazımı yandırıyordum.
Bu menüm benim aylardır rutinim olmuştuÖlmeden önce son kez birbirimize bir söz vermiştik. Toplu halde o kaleye çıkacağız ve yemek yiyip, şehrin manzarasına seyre dalıp ciğer şalgam yiyeceğiz, içeceğiz ve koyu sohbetlerimizi edecektik.
Sonra da, düğünden dönünce, tayinini alacak, ayrı eve çıkacaktık diye anlaşmıştık.
O gitti, ben kaldım. O gitti, ben nefessiz kaldım, yarım kaldım. Eksikli insanlar gibi geceleri içki içip, sarsak adımlarla kendimi eve zor atıyordum
O gitti, ben bittim. Bedenim yaşıyordu sadece. Ruhumu ise aylar önce onun yanına mezara gömmüştüm. Ayrı eve çıkamadık ama ruhumu onun yanına bırakmıştım.
Bedenlerimiz kavuşmayacaktı belki ama ruhlarımız hep el ele tutuşacak, gece olunca yıldızları seyre dalacaklardı.
Bu yüzden mezarını her ziyaret ettiğimde, ruhuma da birer Fatiha okuyup, öyle sığınak bildiğim evime geri dönüyordum.
Bundan aylar önce elime bir tabut verdiler, bu senin Maviş'in dediler. Açıp yüzüne dahi bakamamıştım. Babam bakmıştı. Maviş'in yüzünün paramparça olduğunu, göz ucuyla dahi zor baktığını söylemişti bana.
Burnumu çekip, dürümümden bilmem kaçıncı ısırığı aldığımı bilmiyordum. Her ısırıkta bu Maviş'im için diyerek kendimi zorluyordum.
Sol elimdeki şişeyi kaldırıp ağzıma diktiğimde, yanıma bir beden çöküverdi. Kim olduğuna dahi bakma tenezzülünde bulunmadım. Belli ki kendisine verilen emanetin peşine düşmüştü o da!!
Acı şalgamı ağzımdan çekip "Sekiz ay" acı bir tebessüm dudaklarıma zar zor bahşederek "Koskoca sekiz ay oldu Yakup...sekiz ay, 6 gün önce hatırlıyor musun, beni sana emanet edip sonsuzluğa yol almıştı"
Ses seda gelmeyince, başımı hafiften sağıma döndererek "Buraya geleceğiz diye söz vermiştik, sen Ramazan ve Muzaffer ile.." dedim ve elimdeki dürüm ve şalgamı kaldırarak "Bunlardan yiyecektik"
Tekrardan burnumu çektiğimde, Yakup elini, sırtıma atarak aşağı yukarı sıvazladı "Kenan, acını anlıyorum ama bu şekil devam etmez. Bak, kafamı toparlayacağım diye ayrı eve de çıktın. Nolur kendine de, Maviş'e de daha fazla acı çektirme"
Onun ağzından, sevdiğimin adını duyduğum an kalbime ok saplanmış gibi, gözlerim yumuldu, elimdeki şalgam parmaklarım arasından kayıp yeri boyladı.
O esnada çevreyi temizleyen bir belediye işçisi mızmızlanarak "Tövbe estağfurullah, kardeşim oldu mu şimdi. Biraz dikkat edin yav" deyip, yanıma yaklaştığında, gözlerim anından açılıp, sinir bedenimi kapladı
"Siktir git lan buradan, almayayım ayağımın altına"
"Ne diyorsun kardeşim sen, hem suçlusun hem..."
Dürümü Yakup'a uzattım. Yakup ise bir bana, birde laubali laubali konuşan gevşeğe bakınca, dürümü olduğu gibi kucağına atarak ayağa kalktım ve elimi, temizlik personelinin yakasına attığım gibi kendime yaklaştırdım.
Ufak tefek, yaşı benden hayli büyük dinlemeyip yanıma sürükleyerek, yakasını elimde buruş buruş yaptığımda, Yakup aramıza girdi.Parmağımı Yakup'a uzatarak "Bir saniye Yakup" deyip tekrar korkuyla bana bakan adama döndüm.
"Bak, sana öğretmemişler galiba, ama her kuşun eti yenmez aslan parçası, her gördüğün insana laf çakma tamam mı? Birgün elimde kaldığın gibi, başkasının elinde kalırsın. O ben gibi insaflı olmaz, seni olduğu gibi çıktığın deliğe geri sokar!!" kendimi zor zapt ederek yakasıyla beraber geriye ittim.
Zaten o da korku dolu gözleriyle daha da bir şey demeden, koşar adım yanımızdan uzaklaşıverdi.
Yakup öfleyerek "Kenan, haydi kardeşim gidelim artık!!" ses tonunda bıkkınlık hissetiğimde, dakikalardır kaskatı kesilen gözlerim, anında onun kahvelerini bulup "Ne o, 8 ayda yoruldun, benden sıkıldın mı kardeşim?" deyip tekrar Urfa manzarasına döneceğim vakit
Elini sertçe omzuma koyarak, sinirle "Lan yürü boş boş konuşma amına koyayım, bak seni kaleden atarım görürsün sıkılmak nasıl olur"
Öyle bir söyledi ki, aylar sonra ilk defa can bulan dudaklarım, hafiften gerilip, gözlerim kısılınca, başımı şehrin manzarasına çevirdim.
"Yürü haydi!!" bu kez uyarısını ciddiye aldım ve onun koluna girerek ayaklarını takip ettim.
******
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANCI YÜREK
Historia Corta( ASKERİ KURGU ) BXB "O katili bulacağım. Andım olsun ki bulacağım. Onu bulup kendi ellerimle gebertmeden bu dünyadan göçmeyeceğim, Allah şahidim olsun ki bulacağım ben o katili" dedi ve hızlıca ayağa kalktığı gibi koluyla gözyaşlarını sil...