6. Güvercin

935 77 54
                                    


Uzun bir süre birbirimizle hiç konuşmadan, masada akşam yemeğimizi yiyorduk.

Sakin, bir o kadar da yumuşak bir akşamdı. Günlerdir ona herhangi bir umut vermemiş, herhangi bir imada bulunmadım, bulundurtmamıştım.

Hem kaç gündür bende kalıyordu. Muhtemelen yarın kendi evine çıkardı. Sağlığı ise gayet yerinde gözüküyordu.

Birkaç dakika daha böyle sürüp giderken, aramızdaki gözle görülür sessizliği ilk ben bozdum.

"Emlakçıyla konuştum, evin tadilatı bitmiş müsait olduğu zamanda geçebilir dedi" elimdeki çatalı tabağa indirip devam ettim cümleme. "Eğer burada birkaç gün daha kalmak istersen, benim için sorun değil" dediğimde, başını tabağından kaldırıp, kahvelerini karalarıma değdirdi.

Mahçup bir şekilde "İsterim ama rahatsız olmaz mısın?" diye sordu.

Peki bunun cevabı bende var mıydı şuan? İşte onu bilmiyordum.

Sadece bu evde birinin varlığına alışmıştım. Allah kahretsin ki, hayalet gibi ordan oraya yürüyen bir İbrahim'e çokça alışmıştım.

Ondan bakışlarımı alıp, çatalı tekrar elime alıp önümdeki tavuk etine bandırarak "Benim için sorun yok, istediğin kadar kalabilirsin" dedim.

Onun heyecanlandığını ise burnundan alıp verdiği derin nefeslerden anlayabiliyordum. Çatala batırdığım beyaz eti kaldırıp ağzıma attım. Eti çiğnerken, elimi su dolu bardağa atıp ağzıma getirdim.

Bir yandan su içerken, diğer yandan da çaktırmadan onu süzdüğümde, dirseklerini masaya dayamış, yumruk yaptığı eline ise çenesini dayamıştı.

Musmutlu olmuş bir çehreyle "Teşekkür ederim" dediğinde afalladım. Sustum. Cevap vermedim. Yerimden dahi kıpırdamadım. Yüzümde ise mimik dahi oynamadı. Sadece onu izlemeye koyuldum.

Ondan neden rahatsız değildim. Maviş'im ondan nefret ediyordu. Peki neden ondan hiçbir zaman nefret etmemiştim. Meslektaşım diye miydi? Hayır ondan olsa diğerleri gibi olurdu.

Asıl gerçek onu o aralar hiç umursamıyordum. Duygularına saygı duyarak göz ardı etmiştim.

Gözünü benden alıp yemeğini yerken bile karalarımı onun her hareketine dikmiş, kulaklarımı ise ondan gelen her bir sese açmıştım. Normalde en ufak tıkırtıya tahammülü olmayan ben onun, tabağa değen çatal seslerinden bile rahatsızlık duymuyor, onun karşımda hareket etmesini istiyordum. Yanağımı yumruk yaptığım elime yaslayarak onu izlemeye koyuldum.

Bir an aklıma üşüşen gerçeklerle bir ürperti bedenimi aldı. Yanağımı hızla oradan çektim. Hayır öyle birşey olmayacaktı.

Olmayacaktı ama aklıma gelen her düşünce bir yıldız tanesi gibi yanıp sönüyor, beni huzursuz ediyordu.

"Komutanım.."

"Kenan de bana lütfen, artık komutan değilim, rahatsız oluyorum o kelimeden"

Ağzındaki eti bir müddet bekletip, çiğnemeden yutarak "Aferdersiniz Kom..."

"Kenan" diye söyleyince, ismimi ilk defa onun ağzından duymanın şaşkınlığıyla kaşlarımı bitiştirdim.

"İsminiz çok güzelmiş, yani dile dökünce çok güzel telafuz ediliyor"

Hafif gülümseyip "Öyle mi?" deyip bardaktaki sudan bir yudum daha içtim.

"Öyle" diye devam edip çipil gözlerini bana diktiğinde, bacaklarım titredi.

İçimden 'Hayır Kenan, yapma, kendine de ona da yazık etme' demeye başladım. O konuşuyordu ama sözcükler kulağıma ulaşmadan havada asılı kalarak ziyan oluyordu.

YABANCI YÜREK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin