Sabahı zor etmişti Senar. Geç saatte yatıp, erkenden kalkarak Zelal'e bugünlük beni idare etmesini söylemiş arabaya atladığı gibi yola koyulmuştu.
Hava ise bugün aşırı kapalı olup yavaştan yağmur çiselemeye başlamıştı.
Arabanın sileceklerini arada bir hareket ettirerek heyecanla önündeki yola bakıyordu. Çünkü yer yer akşamdan yağan yağmurdan dolayı, çamur bataklığına dönüşmüştü.Çok heyecanlıydı, arada bir deli gibi sırıtıyor, elini ağzına götürüyordu. Dün sevdiği adamın yaşadığını öğrenmişti. O yüzden gözüne adam akıllı uyku bile girmemişti. Şuan Kömür gözlüsü ne haldeydi bilmiyordu. Peki kaçırılan askerler, onlar da hala sağ mıydı? Eğer şehit edilirlerse Kömür gözlüsünün kahrolacağını düşünüyor kafayı yiyecek gibi oluyordu. Onun merhametli yüreğinde bir yara kalsın istememişti hayatı boyunca. Eğer böyle bir durum olursa toparlanması güç olacaktı.
Yolu yarıladığında yağmur şiddetini iyice artırmış durumu zor hale getirmişti. Önünü görmesi için otomatik düğmeye basarak cam sileceklerini daha da hızlandırdı. Aklına Ali gelince telefonu eline alıp dün kaydettiği numarayı tuşladı.
İlk çalışta telefon açıldı ve bir kazaya sebebiyet vermemek için, sesi hoparlöre verdi.
Kısa ve öz "Yoldayım geliyorum" dedi sadece
"Kahvaltı yaptın mı Senar?" dedi Ali. Sonra da üzerindeki yorganı atarak yatağından esnedikçe esnedi.
Senar ya sabır çekerek
"Başlatma lan kahvaltısından. Bir an önce ne gerekiyorsa yapalım artık"
"Bu havada mı?"
Ali'de, en az Senar kadar öfkeli ve sabırsızdı ama bu yağmurlu havada bir adım dahi ilerleyemezlerdi ki. Hem nerede olduklarından bile daha tam emin değildi.
Senar, yağan yağmurun şiddetiyle hattın diğer ucundaki adama hak verdi. Çünkü yağmur duracak gibi değildi.
"İyi, çay hazırla geliyorum" dedi. Açlıktan karnı beline yapışmak üzereydi.
"Tamam"
Ali'nin kısa cevaplar vermesi daha da öfkelenmesine ve gaza daha çok basmasına neden olmuştu. Varması gereken mesafeyi, daha kısa sürede bitirip arabayı dün geldiği bakkalın hemen yanında park ederek arabadan indi.
Bakkalın kapısına elini attığında, kapalı duruyordu. Şırıl şırıl yağan yağmurda daha çok ıslanmamak için, montunun kenarını gölge yaparak, bir elini cebine iliştirip, cebinden telefonunu çıkardı, aynı numarayı tekrar aradı.
Saniyesinde telefon açılınca iki kelimelik bir cümle kurup "Kapıyı aç" dedi.
Dakika geçmeden kapının kilidi açıldı ve hala ayakta uyuklayan Ali'ye baktı.
'Tövbe estağfurullah' dedi ağzının kenarıyla. İçeri girdiğinde dönüp Ali'ye baktı. Maviş'leri raflara kayınca elini uzatarak bir çikolata, iki tane de tuzlu bisküvi alıp bodrum kata indi.
Ketılda kaynayan suyu gördüğünde merdivenlerden inen Ali'ye döndü. "Çok şükür suyu kaynatmayı becerebilmişsin!"
Ali duyduğu alay dolu cümleye sessiz bir küfür savurdu ve sandalyeye geçmiş oturan, etrafı kolaçan eden Sarışına baktı. Aynı şekil geçti karşısına oturdu ve uzun uzun Senar'ın gerilen ifadesine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANCI YÜREK
Short Story( ASKERİ KURGU ) BXB "O katili bulacağım. Andım olsun ki bulacağım. Onu bulup kendi ellerimle gebertmeden bu dünyadan göçmeyeceğim, Allah şahidim olsun ki bulacağım ben o katili" dedi ve hızlıca ayağa kalktığı gibi koluyla gözyaşlarını sil...