Devlet kayıtlarında kimliği dahi bulunmayan ne üdüğü belirsiz kişilerin akın akın ülkesine gelmesine ve ülkede adam akıllı bir suç mekanizmanın oluşamamasına, üstüne birde hepsi birer bir suç makinesi gibi dolaşmasına dayanamıyordu artık.
"Maviş kusura bakma ama bu mültecilerin akın akın gelmesi artık canımı sıkmıyor da değil"
Bunu söyleyen kara gözlü komutanın ta kendisiydi. Etraflarında sağa sola koşuşturan 20'lik gençlere tahammülü son sınırdaydı. O yüzden şuan etrafına kötü bakışlar atmaktan geri durmuyordu...
Ramazan ve Senar, Kenan'ı evden zar zor çıkartmış Balıklıgöl'e getirmişlerdi. Aradan geçen iki saatin ardından mideleri açlıktan guruldayınca, Ramazan ciğercide üç dürüm ve üç tane de şalgam poşete koyduğu gibi yavaş adımlarla merdivenlerden birer birer çıkıp kaleye yetişmişlerdi. Ardından buldukları en sakin yere geçmiş peygamberler diyarı şanlı şehire bakarak dürümlerini yemeye başlamışlardı.
Evet dışarıya çıkmak Kenan'a biraz olsun iyi gelmişti ama şehirde Urfalı'lardan ziyade mülteciler cirit atıyordu. Bu yüzden Senar'dan çekinmeden it gibi sağa sola koşuşturan serseri gençlere tip tip bakışlar atıyordu. Resmen her taraf mülteci kampı gibiydi. Kimse bir önlem almıyordu. Belki de bilerek almıyorlardı. Bu durum Kenan'ın olduğu kadar açıkçası Senar'ı da rahatsız etmeye başlamıştı artık. Sebepler çoktu. Ama dile dökülecek kadar da bunu sürekli dillendirilmesinden de bir o kadar rahatsızlık hissediyordu.
"Benimde canımı sıkıyor ne yalan söyleyeyim. Doğduğum memleket kimlere kalmış ama kimsenin umrunda bile değil. Baksana çoğu burada gününü gün etme derdinde"
Maviş gözlerini şehirden alamayıp konuşunca, Kenan dürümünden bir ısırık daha aldı ve üstüne ağız dolusu acılı bir yudum şalgam içerek yanındaki mavi gözlü bedene döndü.
"Orduya katılmayı düşünüyor musun hala?"
Soru sorunca, Ramazan'da ağzı dolu bir şekilde sağındaki Maviş arkadaşlarına yan bir bakış attı. Maviş'in tepkisini ve söyleyeceklerini merak ediyordu. Gitsin istemiyordu elbette. Zaten Kenan ve Muzaffer şehir dışında görev alıyorlardı. Elinde bir tek Yakup ve Maviş kalmıştı. Gözlerini bu sefer Kenan'a çevirdiğinde, o da tıpkı kendisi gibi Maviş'in ne diyeceğine odaklanmış gördü.
Hava biraz daha soğuk olduğunda dolayı bedenleri de yavaştan titremeye başlamıştı. Senar bakışlarını kara gözlüsüne çevirerek düşünceli bir şekilde dudak büktü ve emin olmayan bir sesle
"Kesin birşey diyemem ama gideceğim galiba. Hem abim, amcam da orada" dediğinde Kenan yerinden rahatsızca kıpırdandı.
Birşey diyemeden elindeki ciğerden son ısırığıda alıp, ayağa kalktı ve biraz uzağındaki çöp kutusuna doğru yürüyüp elindeki kağıt ve şalgam şişesini içine attı. Arkasını dönecekken gözlerini bir an kapatıp ofladı. Gizem'den sonra zaafı olduğu Maviş ordudayken başına bir iş gelirse, yaşama umudunu iyice kaybederdi. Tekrardan sessizce of bıraktıktan sonra gözlerini açtığında yanında bir hareketlilik hissetti. Yan tarafına baktığında Ramazan elindeki kağıdı ve ağzını silfiği peçeteyi çöpe atarak, Kendisine döndü ve kulağına eğilerek fısıltıdan hallice konuştu
"Kenan, Maviş'i ikna et gitmesin. Zaten abisi, amcası ülkesi için birşeyler yapıyor. Hem o giderse ailesi ne yapacak burada"
Ramazan böyle söyleyince Kenan direkt Maviş'e dönerek yutkundu. Senar'ın hâlâ düşünceli bir şekilde şehire baktığını gördü. Bakışlarını Senar'dan almadan Ramazan gibi fısıldaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANCI YÜREK
Short Story( ASKERİ KURGU ) BXB "O katili bulacağım. Andım olsun ki bulacağım. Onu bulup kendi ellerimle gebertmeden bu dünyadan göçmeyeceğim, Allah şahidim olsun ki bulacağım ben o katili" dedi ve hızlıca ayağa kalktığı gibi koluyla gözyaşlarını sil...