Sevdiğin insanları kaybetmeye
Alıştığınız zaman, hayatı
Önemsememeye başlıyorsun.
Lev Nikolayeviç Tolstoy🕊️
Soğuk bir Kasım günüydü. Fatih ve Aybüke okuldan dönmüş, yemeklerini yemiş, uslu uslu oturup televizyona bakıyordu.
Merve mutfağı temizlemiş, yorgun bir şekilde salondaki koltuğa henüz oturmuştu. İçinde bir boşluk, anlam veremediği bir duygu vardı. Eşi de çocuğu da evde değildi.
Kapının çalmasıyla Merve kalkmak için hamle yapmıştı ki "Ben bakarım, anne," diyerek Fatih kalktı. Önce kapının açılma sesi, ardından Selvihan'ın sesi duyuldu. Fatih ile beraber salona geldiklerinde, Merve yerinden kalkıp sıkıca sarıldı dostuna.
Derin ve soluksuz sohbetlerini bölen, tekrar çalan kapı oldu. Fatih yine kalktı. Kapının açılma sesi duyuldu. Birkaç saniye boyunca başka ses gelmedi. "Oğlum, kimmiş?" diye seslendi Merve. Yüzünde gülümseme vardı.
Mutluluk gülüşü, yerini tedirgin bir tebessüme bırakırken hepsi beraber kalktılar. Merve tam kapıya baktığında gülüşü kesildi, boğazına acı bir yanma hissi ve yumru oturdu.
"Hayır," dedi dolan gözlerinden hızla yuvarlanan yaşın ardından. Duvara tutundu. Başını art arda sağa sola sallayarken, rüyada olmayı diledi.
"Merve Hanım," dedi kapıdaki komutan.
Gün, o gündü. Bir askerî konvoy gelmişti. Arkasında bir ambulans vardı. Sağlık ekipleri, yüksek rütbeli bir komutan, yanında daha düşük rütbeli bir asker, üzerlerinde tören üniformaları ile tam karşılarındaydı.
"Hangisi?" diye sordu acı ile. "Oğlum mu, eşim mi? Hangisi komutan?"
Komutanın gözleri doldu. Yanındaki asker akan yaşını hızla sildi. Ne kadar acı bir soru, ne kadar ağır bir an'dı şu an.
"Kıdemli Başçavuş Çağan Yıldıran, şehit oldu."
Altı kelimelik bir cümle, ne kadar ağır olabilirdi? Bir insan altı kelimenin altında ezilir miydi? Altı kelime bir insana enkaz olur muydu?
"Vatan sağ olsun," dedi komutan. Merve dizlerinde daha fazla güç bulamazken yere bıraktı kendini. Selvihan ağlıyor, Aybüke korkmuş bir şekilde kenardan bakıyor, Fatih öylece kapıda duruyordu.
"Babam nerede?" diye sordu Fatih. Komutanın bakışları çocuğa döndü. Ufacıktı daha. Babasına doyamamıştı. "Komutan amca, babamı getirir misiniz?" dediğinde, gözyaşı yanağına yuvarlandı.
"Çağan!" feryadıyla inledi mahalle. Komşular kapının önündeydi. Merve'nin "Çağan!" feryadı inletiyordu her yeri. "Gitme Çağan!" diye bağırdı. "Yıkılırım Çağan!" diye haykırdı. "Sensiz olmaz Çağan!" diyerek yırttı boğazını.
"Anne," dedi Fatih korkarak. Olanları hâlâ idrak edememişti. Babasına ne olmuştu? Babası neredeydi? Annesi neden babasının adını haykırıyordu? Annesi neden şu an ağlıyordu? Neler oluyordu? Gözyaşları durmaksızın akıyordu herkesin.
"Çağan yapma bana bunu, yalvarırım yapma!" dedi Merve bağırarak. "Yalvarırım bırakma beni, Çağan! Çağan'ın Merve'siyim ben! Çağan olmadan nasıl Merve olurum! Yapma, yalvarırım Çağan! Gitme! Bırakma, beni bırakma!"
Fatih'in boğazına yumru oturdu. Gözyaşları sel oldu. Fatih şu an anlıyordu. Artık onun bir babası yoktu.
Fatih babasız kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Mystery / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?