Unuturum diye uyudum,
Yine seninle uyandım,
Belli ki uyurken de sevmişim seni
Cemal Süreya🕊️
Koşarak babasının yanına geldi Aybüke. Babası bugün izinliydi ve beraber vakit geçireceklerdi. Fatih ve ailesi de onlarlaydı. Fatih, annesi Merve, babası Çağan ve abisi Emirhan.
Hem Aybüke'nin babası Hakan'ın hem de Çağan'ın aynı gün evde olduğu nadir anlardandı. Çağan görevden dönünce yorgun olurdu. Gidene kadar gününü evde, eşi ve çocuklarıyla geçirirdi. Hakan her akşam döndüğünde ne kadar yorgun olsa da Aybüke ile vakit geçirir, oyunlar oynar; eşiyle ilgilenir, uzun uzun konuşurdu.
Bugün, Çağan görevden geleli üç gün olmuştu. Hakan dün ve bugün izinliydi. Her ikisi de dinlenme vakti bulmuştu. Şimdi de iki aile, harika bir tatil yapacaktı.
Sabahın erken saatleriydi. Altay ailesinin evinde, özenle hazırlanmış olan sofrada oturuyorlardı. Yüzlerinde gülümseme, içlerinde huzur ve sıcaklık vardı.
Tanışalı yıllar oluyordu. Merve ve Selvihan uzun yıllardır arkadaşlardı. Merve evlendikten sonra eşinin yanına, Mardin'e taşınmak zorunda kalmıştı. Yine de iletişimi kesmemiş, görüntülü konuşmalar ve mesajlarla arkadaşlıkları devam ettirmişlerdi. Merve'den kısa zaman sonra Selvihan da evlenmiş, eşinin yanına, Mardin'e taşınmıştı. Mardin'de evlerini aynı mahallede hatta karşılıklı olarak almışlardı. İkisi de gençken evlenip, eşlerinin de arkadaş olmasının hayalini kurarlardı. Şimdi gördükleri manzara, kurdukları hayali en güzel ifade eden tabloydu.
Beş yaşındaki Aybüke, Hakan'ın kucağında oturuyordu. Sekiz yaşındaki Fatih, babasının yanındaki sandalyeye kurulmuş, bir an bile babasının yanından ayrılmıyordu. Babasına oldukça düşkündü. Çağın'ın diğer tarafında, oğlu Emirhan vardı. Yaşça Fatih ve Aybüke'den büyüktü ve daha olgundu. Kuleli Askeri Lisesi'nde okumuştu. Emirhan, tıpkı babası gibi bir askerdi.
Çaylar yudumlanmaya başlanmış, Merve ve Selvihan masayı toplarken diğerleri sohbete başlamıştı.
"Son zamanlarda haberler pek iyi değil," dedi Hakan. Sesinde belli bir hüzün vardı. "Şehitlerimiz varmış."
"Baba," diyerek onları bölen Aybüke oldu.
"Efendim, babacığım?" diye sordu Hakan ilgiyle. Kucağındaki kızının saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Şehit ne?" diye sordu merakla.
Hakan sessiz kalırken, bakışları Çağan'a kaydı. "Ölümsüz kahramanlar," diye mırıldandı.
"Ne ölümsüz ama," dedi Çağan alayla. "Hatırlanmayan, kırk beş saniyeye sığdırılan, bir magazinden daha önemsiz insanlar. Kırk beş saniyeye sığdırılıp, arkasından magazin haberleri sunuluyor. Gazetenin köşesine ufak bir yer ayırırlar. Yersen tabii. Memlekette artık şehitlere saygı kalmadı. Birilerinin yarınları olsun diye yarınlarından vazgeçen çocuklar, kırk beş saniyede anlatılıp, ufak bir köşe yazısında yazılıyor."
"Tutundukları dal ise; hatırlanacakları yalanı," diye dahil oldu Emirhan kenardan. "Unutulmayacaklarına, hatırlanacaklarına inandırılan kimseler. Ama daha bilinmeden unutuluyorlar."
Ortamda oluşan kasvetli hava sessizlik doğurmuştu. Kasvet ve sessizlik cümlelerden değildi. Haklı olan kelimeler can yakardı. En ağır haklılık bu cümlelerde akıyordu.
"Sen şehit olacak mısın, baba?" diye sordu Fatih korkuyla. Çağan, yanında oturan oğlunun saçlarını karıştırdı. Bir cevap bekledi Fatih, gelmedi lakin. Yalnızca gülümseyerek baktı oğluna.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Misteri / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?