Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu.
H. Nihal Atsız🕊️
"Nasıldı ders?" dedi öğrencilerine bakarak Aybüke. "Güzel miydi? Takıldığınız yer var mı?" Kimisi dilini damağına vurdu, kimisi başını salladı. "Erken çıkmak ister misiniz?" dediğinde hepsi bir ağızdan 'evet' diye bağırdı.
"O zaman hepinize güzel geçecek iki gün diliyorum," dedi gülümseyerek. Sınıftan çıkanlar arasında bazıları 'iyi tatiller' diyordu.
Çantasını toparlayıp montunu üzerine geçirdi. "Ecrin," dedi daha toplanamayan kıza. Sorun toparlanmamış olması değildi, hala toparlanmıyor olmasıydı. "Bir sorun mu var canım?" dedi eğilerek.
"Yok, öğretmenim. Şimdi toplanacağım," diyerek defterini çantasına yerleştirdi. Kalemliğine uzandığı anda çıkış zilinin sesi duyuldu.
Öğrencileri çıkmadan çıkmak istemediği ve bu durumdan hoşlanmadığı için masasına ilerledi. Çantasını omzuna taktığında telefonunu cebine yerleştirdi. Ecrin en sonunda toplandığında ve sınıftan ayrıldığında Aybüke de çıktı.
Olduğu kattaki öğrencilerin hepsi çıkmıştı. Şuan girdiği sınıf dördüncü sınıftı ve kendi sınıfıydı. Vakit kaybetmeden bahçeye çıktı. Arabasına doğru ilerledi.
Telefonunun çalmasıyla ekrana baktı. Barlas arıyordu. Yüzünde engel olamadığı gülüşü yer edinirken açtı. "Alo?"
"Neredesin, güzelim?" dedi Barlas direkt.
"Okuldan çıktım şimdi. Döndün mü? Neredesin?"
"Okul kapısının önünde."
Bakışları hızla kapının tarafına döndüğünde Barlas bütün heybeti ve karizmasıyla kapının önünde dikiliyordu. Üzerindeki süt kahvesi tonundaki gömleğinin üstten iki düğmesi açıktı ve altındaki siyah pantolonu ile kalbe zarar bir hali vardı.
Yanına gittiği gibi vakit kaybetmeden boynuna atladı. Sıkıca sarıldığında, Barlas'ın elleri direkt belini buldu. Kokusunu özlemişti. Göreve gitmişti ve yaklaşık üç aydır görmüyordu.
"Bebeğim, biraz daha sıkarsan boğulacağım," dedi boğuk sesle Barlas. Kollarını gevşettiğinde yüzüne baktı. Uzun kıvrık kirpiklerinin altından, kehribar hareleri ile keskin ama özlem dolu bakıyordu. Uzamış saçları alnına dökülüyordu. Yüzündeki tebessümü, taktığı maskenin altından bile anlaşılıyordu. Yüzünün yarısı gözükmese de yanında olması Aybüke'ye yetiyordu.
"Ne zaman döndün?" dediğinde eli Aybüke'nin elini kavradı. Ah o uzun ve kemikli parmakları yok muydu? Yetmezmiş gibi belirgin damarları... Kıskanmamak elde değildi çünkü her bakan tekrar bakıyordu. Şansı vardı ki -ne kadar şans sayılırsa- sevgilisi hayalet askerdi ve çoğu zaman yüzünde maske ile gezerdi. Tıpkı şuan da olduğu gibi.
"Bu sabah, on gibi," dedi Barlas. Yüzüne düşen saçını geriye attığında arabaya doğru yürümeye başladı. "Eve mi?" diye sordu.
"Hangi eve?" Şuan gözlerini ondan alamıyordu. Özlemişti, yüzüne hasret kalmıştı. Aklı başka hiçbir şeye çalışmıyordu. Sadece bakıyordu.
"Ama artık alış bunlara, yavrum," dedi sesli bir nefes ardından. "Her geldiğimde de aynısı olmaz ki."
"Her görev dönüşünde daha da odunlaştığının farkında mısın?" dedi sinirle Aybüke. "Özledim diyorum, insan bir iki laf eder" diye geçirdi içinden.
![](https://img.wattpad.com/cover/360633968-288-k87576.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Mistero / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?