Sevmek seviyorum demek değil,
Yüreğinde hissetmektir.
Ve aşk yanında olanı sevmek değil,
Bazen gelmeyecek birini beklemektir...
Can Yücel🕊️
Elimdeki son tabakları da masaya koydum. Henüz saat altıya gelmemişti. Bütün yemekler hazırdı.
Kapının çalmasıyla Barlas'ın "Bakıyorum," sesi duyuldu. Zümra annem ve Kağan babam salondaydı. Üzerimdeki önlüğü çıkartıp kapıya doğru ilerledim.
"Selamın aleyküm yengem!" feryadıyla ilk gelen Yamyam'dı. Arkasından Kara ve Çevik içeriye girdi.
"Hoş geldiniz," dedim gülümseyerek. Şu enerjiyi bile özlemiştim. "Montları verin." Üçü de üzerindeki ceketi çıkarttı. Yanlışım varsa düzeltin, amacım hakaret etmek falan değil ama askerler üşümüyor olabilir mi? Bunların hepsi neden ceketle geliyor! Dışarısı kaç derece Allah aşkına!
Ceketlerini astığımda üçü de içeriye geçti. Barlas ve ben de hemen arkalarından salona geçtik. Yamyam koşarak Zümra annemin yanına gitti. Elini öpüp alnına koyduktan sonra sıkıca sarıldı. Kara ve Çevik, Kağan babamın yanına ilerleyip önce onunla tokalaştılar. En sonunda Yamyam'ı annemden ayırdıklarında, Yamyam Kağan babama, Çevik ve Kara da Zümra anneme sarıldı.
"Hoş geldiniz çocuklar. Nasılsınız?" dedi Kağan babam gülümseyerek.
"Sizi gördük daha iyi olduk, Kağan amca. Siz nasılsınız?" diyen Çevik'ti. Hepsinin yüzünde derin bir gülümseme vardı.
"Bildiğiniz gibi," dedi Kağan babam. "Diğerleri nerede?"
Barlas babasının yanında yerini alırken "Gelirler birazdan," diye mırıldandı. Koltukları doldurmak istemediğim için masanın yanından bir sandalye çektip oturdum. Barlas direkt kalktığında "Gel böyle," diyerek koltuğu gösterdi.
"Çorbaya bakacağım zaten, otur sen, aşkım." Emin misin bakışına karşılık başımı salladım. Kağan babam ve Yamyamlar sohbete dalmışken, çalan kapıya bakmak adına kalktım.
Kapıyı açmamla Arslan gözüktü. "Hoş geldin," dedim gülümseyerek. Kapıyı kapatacakken, merdivenlerde Ardov'u görmemle genişçe gülümsedim. "Hoş geldin!" Kağan babamın "Güzel kızım gelmiş!" sesiyle gülümsedim.
Arslan ceketini asıp salona geçerken, Ardov ayakkabılarını çıkartıp sıkıca bana sarıldı. "Nasıl özlemişim, bir bilsen," dedi ayrılırken.
"Bende çok özledim," dedim sevinçle. Ceketini alıp astıktan sonra salona geçtik. Derin bir sohbetin içine dalarken, saat altıyı geçmişti. Tekrar çalan kapıyla hızla kalktım.
Kapıyı açtığımda geçmeleri için yer açtım. "Hoş geldiniz," dedim uzata uzata.
"Hoş bulduk, yenge," diyerek Pars içeriye girdi. Arkasında yeni gelen asker de vardı. Yüzünde samimi bir gülümseme ile içeriye girdi.
İkilinin içeriye girmesiyle kapıyı kapattım. Askere salonu işaret ettiğimde, başıyla teşekkür etti. Barlas'ın dediği kadar vardı, efendi bir çocuğa benziyordu.
Pars'ın büyük bir heybetle içeriye girmesi sohbeti bölmüştü. Kağan babamın yanına gittiğinde, üstünkörü sarıldı. Aynı şekilde Zümra anneme de kısa bir sarılma ardından koltuğa oturdu. Bu zaman kadar hiçbir zaman içten bir şekilde sarıldığını görmemiştim. Sanki sarılması yalnızca saygı ve zorunluluktan gibiydi.
Kara'nın yanında yerini aldığında koltuğa sığmakta zorlamıştı. O kadar iri bedene ve geniş omuza sahip olursan, böyle otururken zorlanırsın tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Mysterie / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?