Emirhan Yıldıran'ın Mektubu
Emirhan'ım... İlk göz ağrım...
Bu mektubu yazıyorum çünkü biliyorum, belki bu gece, belki yarın gelecek şahadet haberim. Tek ben değil, tam on iki şehit haberi duyulacak. On iki ocağa düşecek olan o ateş, bizim evimize de gelecek, oğlum. Vatan sağ olsun, paşam. Soruyorsundur şimdi, nereden biliyorsun baba?
Bir rüya gördüm, paşam. Öyle bir rüya ki, tarifi zor. Devrelerim yanımdaydı, on iki kişiydik. Rütbelerimize göre dizilmiştik, üzerimizde kanlı formalarımız vardı. Karşımızda, tam on iki tane al bayrağa sarılı tabut. Kimisinin kapağı düz, kimisinin kapağı üçgen.
Baktık hepimiz o tabutlara. İnanır mısın, paşam, o bayrak tabutun üzerinde dahi öyle şanlı duruyordu ki, insan baktıkça gururlanıyordu.
Baktım yanımdaki kardeşlerime. Kimisi evli, kimisi nişanlı, kimisi çocuk bekliyor, kimisi sevdalısını arıyor, kimisi çocuğuna bakıyor... Her birimizin yüzünde huzurlu bir tebessüm...
Bakma şimdi yukarıda dediklerime. Hiçbirinin yüzünü görmüyorum. Yalnızca tebessümleri belirgin. Ama hisseder ya insan. Zaten buradaki bütün kardeşlerim böyle.
Az önce bir arkadaşım çocuğuyla konuştu. Birisi anasını aradı. Birisi eşine güldü. Birisi içli içli baktı telefona, yoktu arayacak kimi kimsesi.
Rüyamda bazı arkadaşlarımın uzuvları kopmuştu. Şimdi oralara girmeyeceğim. Sen zaten biliyorsundur şehitlerini.
Yıllar önce bir görev dönüşü anneannen aramıştı beni. Yorgundum, haftalardır görmemiştim Merve'mi. Burnumda tütüyordu. Anneannen aradığında bir his kaplamıştı içimi. Korku desem, değil; huzur desem, değil. Anlam veremediğim bir histi.
Telefonu açınca o hissin tarifi geldi. Baba olmanın verdiği histi, o his. O görev dönüşü doğmuştun sen. Artık benim bir evladım vardı. Sen vardın. Annenden sonraki en büyük gayemdin. Cananımın canından gelen, en güzel candın.
Allah biliyor ya, korkmam hiçbir şeyden. O zamana kadar görülmemiştir elimin dahi titrediği. Ama paşam, öyle bir şeydin ki, karşında titremiştim.
Devre arkadaşlarım yanımdaydı. Doğan amcan hemen yanı başımdaydı. En iyi bilendi beni. O bile görmemişti titrediğimi o güne kadar. Sen öyle bir şeydin ki, paşam, hem ağlamış hem titremiştim karşında.
Merve'm uzattı seni. "Al," dedi. "Al bu bizim oğlumuz. Bu bizim canımız."
Ufacıktın. Elimde avuç kadar bir şey tutuyordum; nefes alıyor, hareket ediyor ama ağlamıyordun. Bir bebek doğunca ağlamaz mıydı? İşte ilk o an hissettim korkuyu. İliklerime kadar hissettim.
Gözümden yaş akarken, titreyen ellerimle tutuyordum seni. Düşüreceğim korkusu bir yana, ölmenden korkmuştum. Merve'me dönmüştüm. "Niye ağlamıyor?" diye sormuştum. Sesim bile titremişti.
Annen "Babasının oğlu," demişti bana. İzledim yüzünü uzun süre. Arkamda askerlerim benim hakkımda konuşuyordu. Şehit töreninde bile ağladığımı görmeyen adamlar, bir bebeğe ağladığımı görüyordu, paşam. Sendin o bebek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Mystery / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?