Dünyada bu kadar güzel gülen,
Güldüğünde bu kadar güzel olan
Başka bir insan görmedim.
Sabahattin Ali👉🏻 Bölüm Barlas'ın anlatımından oluşmaktadır👈🏻
🕊️
"Yakında görev olabilir," dememle, Aybüke'nin vücudunun katıldığını hissetmiştim. Başını yaslandığı göğsümden kaldırdığında, elindeki çikolata paketini masaya bıraktı.
"Görev?" dedi doğrulamak ister gibi. Sesi titremişti. Onun sesinin titremesi demek, yüreğinin acıması demekti. Ve onun yüreği acırsa, benim canım paramparça olurdu.
"Kesin bir şey değil," dedim kısık sesle. Herkese gür çıkan sesim, onun karşısında bir çocuk gibiydi. Herkese korku salan Barlas, onun karşısında ufak bir çocuk oluyordu.
"Daha yeni geldin," derken göz pınarları sulanmıştı. Ağlamasına dayanamazdım. Onun gözyaşı, benim kalbimden akan kan demekti. Ağlamamalıydı. Ama onu, en çok ve bir tek ben ağlatıyordum.
"Biliyorum, güzelim," dedim elimi yanağına koyarak. "Kesin değil ama her an hazırlıklı olmamız söylendi. Yakın zamanda gelebilir."
Yutkundu. Göz bebekleri titredi. Hayatımdaki en büyük bencilliğim Aybüke olmuştu. Bu bencillik her ikimizin de canını yaksa dâhi, vazgeçilmez bir bencillikti. En büyük bencilliğim, en büyük acım ve vazgeçilmezimdi.
Akmaya hazırlanan gözyaşını elinin tersiyle sildi. Zorla dudaklarına bir tebessüm yerleştirdi. "Kesin değilmiş," derken hem kendini inandırmak, hem de beni kırmamak için uğraşıyordu ama titreyen sesi onu ele veriyordu. "Kesin olmayan hiçbir şey için üzülmeyiz. Belki uzun bir tatil olur size de." Kendini avutuyordu, ya da öyle yaptığını sanıyordu.
Yapma, der gibi bakarken onun bakışları daha derin duygular taşıyordu. Milyonlarca kelime aktı kahveliklerinden. Milyonlarca kelime arasından birini çekip tutsam, bir diğeri eksik kalırdı.
"Kız öldü ya!" diye cırladı bir anda. Filmden bahsediyordu. Kendini bu şekilde normalleştirmeye çalışırdı. Aybüke'nin en iyi yaptığı şey, çektiği acıyı ve hissettiği olumsuz duygusu enerjisini kullanarak gizlemekti. Herkes ise buna inanırdı.
Ne ben, ne de o herkes değildik. Ne ben, ne de o hiç kimse de değildik. Ben ve o her şeydik. Ben ve o, birbirlerimizin her şeyiydik.
Bakışlarım saate kaydı. Oldukça geç olmuştu ve yarın Aybüke okula gidecekti. "Yat hadi," dedim. Sesimden bile yorgunluk akıyordu zira bugün kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. Aybüke'nin bir şey diyeceğini apaçık belli eden bakışları ve dudaklarındaki masum gülüşü ile "Söyle, Papatya?" dedim.
Anında gülüşü büyürken ve gözlerinin içi gülerken "Aşkım," dedi uzata uzata. Uzatmalarına hastaydım. "Hadi uyuyalım."
Rahatsız olmasından korkuyordum çünkü erkektim. Her ne kadar sevgilim de olsa, bir kadının bir erkekle aynı yatakta uyuması rahatsız edici olabilirdi.
"Eve geçeceğim, yavrum," dedim sakince. Aslında yalandı. Eve geçmem ya da geçmememem pek bir şey değiştirmiyordu.
"Ay Barlas!" dedi bıkkın bir nefes vererek. "Yeminle gına geldi. Rahatsız falan olmuyorum." Bir anda ciddiyetle bana baktı. "Üsteğmen Kurt!" dedi otoriter bir tonda. "Sana beraber uyumamızı emrediyorum!"
Yavaşça gülümserken "Bak sen?" dedim. "Öyle miymiş?"
"Öyle," dedi saçını savurarak. "Hadi ya! Seni mi bekleyeceğim. Kalk!" Saat ilerlemiş olsa bile enerjisi henüz bitmiş değildi. Bir anda koltuktan kalkıp ellerimi tuttuğunda, beni çekerek kaldırmaya çalıştı. Başarılı olup olmadığı bir muammaydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/360633968-288-k87576.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Mystery / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?