Ne ölmek nefessiz kalmaktır
Ne de yaşamak nefes almaktır.
Yaşamak, sevilmeyi hak eden birine
Yaşamını harcamaktır.
Oğuz Atay🕊️
Bir kez daha şınav çekti genç adam. Göğsü yere değecek kadar yaklaştı ve kaçıncı olduğuna emin olmadığı şınavını, bir kez daha çekti.
"Kaç oldu asker!?" diye bağırdı başındaki komutanı.
"Sıfır komutanım!" dedi genç adam. Kan ter içerisinde kalmıştı. Kollarında yoğun bir sızlama vardı. Belki bir saatten fazla olmuştu bu şınava başlayalı. Nefeslerini alırken bile zorlanıyordu.
Komutan genç adamın hemen yanında duran başka bir genç adama döndü. "Kaç oldu asker!?" dedi bu adama da.
"Sıfır komutanım!" diye bağırdı adam. Birinin yaptığı küçük bir eşeklik yüzünden, ikisi de bir saattir şınav çekiyordu.
Güldü komutanları. "Yoruldun mu Arslan?" diye sordu sert ama eğlenen bir sesle.
"Hayır komutanım!" dedi Arslan. Teri yüzünden üzerindeki haki yeşili tişörtü bedenine iyice yapışmıştı. Yağmurun etkisiyle toprak, çamur olmuştu. Nefesleri tabiri caizse bir taraflarından bile alamayacağı kadardı. Yorulmuş, tükenmişlerdi; kollarında derman kalmamıştı.
"Güzel," dedi komutan. Elini sırtında birleştirdi. "Yoruldun mu Kurt?" diye sordu bu kez.
"Hayır komutanım!" dedi Barlas gür bir sesle. Arslan ile aynı vaziyetteydi. Karşılarında ise acımasızca duran bir komutan vardı: Kağan.
Özel kuvvetlerin ilk yıllarındaydılar ve Kağan, oğlu ve oğlu bildiği Arslan'ın komutanıydı. Hiç acımıyor, asla gözünü kırpmadan onları zorluyordu. Özellikle üzerlerine düşüyor, diğer askerler yapsa ceza vermeyeceği şeyleri Arslan veya Barlas yapınca, ikisine birden ağır bir ceza veriyordu.
"Eğitimde ter dökmezseniz ne olur?" diye sordu Kağan. Üzerindeki üniforma, yağmur ile ıslanmıştı ama Kağan'ın umurunda değildi.
"Sahada kan dökeriz komutanım!" dedi Arslan ve Barlas senkronize gibi. Sesleri her şeye rağmen gürdü.
Güldü Kağan. Ağır ağır başını salladı. Barlas'a doğru yaklaştı. Zerre tereddüt etmeden, sert pastalını sırtına bastırdı. Kollarındaki müthiş derecede ağrıya rağmen, şınavı çekmeye devam etti Barlas. Yavaşça kaldırmaya çalıştı, sırtındaki postal ağırlığını arttırdı. Arslan, Barlas'ın zorlukla kalkmasını izlerken dişlerini sıktı ve Barlas gibi yavaş yavaş kalktı.
"Ne o Kurt?" dedi Kağan. "Zorlanıyor musun? Pes mi edeceksin Kurt!?"
Dişlerini sıktı Barlas. Göğsü, önünde çamura dönmüş yere değdi ve zorlanarak dişlerini biraz daha sıktı. "Hayır komutanım!" dedi boğazdan bir sesle.
Güldü Kağan. Ayağını çekti oğlunun sırtından. Önlerine geldi ve bordo beresini düzeltti. Sert bir sesle "Kalkın!" diye emir verdi.
Barlas ve Arslan hemen kalktılar, nefes nefese bir vaziyette hazır olda beklediler. Ter, yağmur ve ağrı şu an her yerlerindeydi, hissediyorlardı.
Kağan zevkle sırıttı. Ağır ağır başını salladı. "Ayağınızı denk alın," dedi net bir sesle. "Ana kucağı değil, asker ocağı burası!"
Arslan ve Barlas, tam karşılarına bakıyorlardı. Asla Kağan ile göz göze gelmiyorlardı. "Hata payınız yok!" dedi sert sesiyle Kağan. "Senin hatan," diyerek Barlas'ı gösterdi. "Arkadaşını da seni de öldürür. Ölmeyeceksiniz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Uğruna
Mystery / ThrillerVatanı uğruna aylarca göreve giden hayalet asker. Sevgilisini bekleyen sınıf öğretmeni. Saf ve zorlu aşkın hikayesi. Aybüke ve Barlas'ın yaşamını ikilinin ağzından dinlemeye ne dersiniz?