Nabersinizzz???
Mutlusunuzdur umarım.
Değil misiniz?
O zaman dertleşelim->
(Bunu her zaman söylüyorum ama şunu da eklemek istiyorum. Buraya yazdığınız zaman kötü veya sizi rahatsız edecek bir yorum gelirse direkt silerim. )
(Buraya yazmakta çekinen varsa bana özel olarak mesaj atabilir. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.)Çok konuştuk değil mi ama?
O zaman bölüme geçelim!
...
Danışmaya gelen siparişlerimin bulunduğu poşeti tek elime alarak asansörün düğmesine bastım. Zaten çıkış saatim gelmişti ve boştum. Evde beni bekleyen herhangi biri de olmadığından kafam rahattı.
En önemlisi ise inatçı hastamın zayıf yönünü bulmuştum fena mı?
Gözümün önünden gitmeyen görüntüsüyle gülümsedim. Kulenin duvarları hala duruyordu ama kapıları açılmıştı sanki. Kısa süreli bir giriş izni...
"Neye gülüyorsunuz hocam?"
Bu sefer arkamda değil yanımda duran Ömer'e baktığımda gülüşüm sokmuştu.
"Yavrum Amerika ajanı mısın sen?"
"Ne? Yavrum mu?Hocam?"
Dilimi eşek arısı soksaydı keşke.
"Sus Ömer sus. VAllah'a seninle laf dalaşına giremem."
Gülerek bana bakan Ömer'in gözü yavaş yavaş aşağıya indiğinde duraksadı.
"Sipariş mi verdiniz hocam?"
"Hı-hı"
Asansör durduğunda kapının açılmasıyla o garip ortamdan hızla uzaklaştım. Hastane ortamı burası, her ne kadar ikimizde erkek olsak da herkesten herşey beklenirdi. Özellikle o sinsi Alev cadısından.
Hastanenin namı değer dedikodu kazanıydı olurdu da kendileri.
Hızlı adımlarla kolidorun son odasına doğru ilerledim. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde Yüzbaşıyı yine aynı pozisyonda otururken bulmuştum. O dimdik duruşla sırtı hiç ağrımıyor muydu?
"Ben geldim!"
Sevinçle çıkan sesimle poşeti yukarı kaldırarak ona gösterdim. Bana dönen bakışları anlık poşete gidip geldiğinde yine yumuşamıştı. Fakat bu seferki daha kısa sürmüştü.
Buldum zaafını yavru aslan!
"Hadi gel bahçeye inelim. Akşam oldu zaten, pek kalabalık değildir. "
Aslında kalabalıktı ama bildiğim bir yer vardı.
Beklentiyle bakan gözlerimle derin bir iç çekerek ayaklandı. Galiba kaleyi fetih etmeye başlıyordum.
"Peki."
Tek sıkıntı bir türlü bitmeyen şu kısa cevaplardaydı.
Poşeti hızla bir kenara koyarak önceden hazır ettiğim tekerlekli sandalyeyi yatağın yanına ilerlettim.
"Ama tek bir şart var. Oda sandalyeye oturmanız."
Bir bana bir sandalyeye bakarak kaşlarını çattığında soğuktan çok sevimli duruyordu.
"Ben? Ve sandalye?"
İlk gün harici sanırım kurduğu en uzun cümle buydu. Gerçi buda tam olarak bir cümle sayılmazdı ama bunda şükür.
"Tekerlekli sandalye."
Anlamadığını belli eden bakışlarıyla çatılan kaşlarını bu sefer havaya kaldırdı.
"Diyorum ki sen ve tekerlekli sandalye."
Biliyorum, komik değildi.
Kaşları tekrar çatılırken eski yerine geri oturdu.
"Ama hayır. Olmaz ki böyle."
"Ekibin kalanı... Neredeler?"
Bu sefer kaşlarını çatan taraf ben olmuştum. Ne alakaydı ki şimdi?
"Çocuğunluk taburcu edildi. Beş kişi hala yatışta. Ama durumları iyi ve yakında-"
"Beş kişi hala bu hastanede. Benim emrim altındaki beş er hala bu hastanede."
Sözümü keserek olabilecek en sert ses tonuyla konuşuyordu. Her bir kelimenin üstüne bastıra bastıra, önemini vurgulamak istercesine...
"Ben yüzbaşıyım doktor. O beş askerden herhangi biriyle karşılaşırsam ne olacak biliyor musun?"
Neden bu kadar abartıyordu ki? Oda yenilmez değildi. Her insan gibi yaralanabilirdi.
"Onları kurtarmak için kurşun önüne atlayan komutanlarının yıkıldığını görecekler. Korkacaklar doktor. Bundan sonraki her görevde bir şey olacak, bana ve kendilerine bir zarar gelecek diye korkacaklar. Sevdiklerini, ailelerini, arkadaşlarını, doğup büyüdükleri vatanlarını koruyamayacakları için korkacaklar. Bizim için kefen sayılan üniformamızın ağırlığı altında ezilecekler. Bugün bana dayanan silahın namlusundan yarın onlar korkacak. Ve bir asker için silahtan korkmak ölümdür. Bizi o zaman kurtarabilecek misin doktor?"
...
Sizce Kübra abartıyor mu?
Tatlıyı da yiyemediler bu bölüm iyi mi?
Nasip bir dahaki bölüme artık....
Gelecek bölümde görüşelim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serotonin -Asker & Doktor-
RomanceYüzbaşı ve Profesör Doktor ... Vatanı uğruna şehit olmayı kafasına koymuş, bu hedef uğruna acı da dahil olmak üzere hislerinden vazgeçmiş, varını yoğunu ailesine adamış, oldukça başarılı ve katı olmasıyla bilinen kadın bir asker. Yüzbaşı Kübra Ayla...