/9/

5.3K 298 39
                                    

Helloğlarrr(kurye kitabımın açılışı:,))

Naılsınız bakalım?Umarım iyisinizdir.

Eğer değilim diyorsan ne yapacağını biliyorsun->

Hadi okuyun bakayım🎶

...

Başarısız geçen bir ameliyatın ardından elimi yıkıyordum.

Evet, hastayı kurtaramamıştım. Kurtaramamıştık. Baktığım hastalar genelde organ nakil veya derin yarası olan insanlar üzerineydi. Ölüm oranı Taner hocanınki kadar fazla olmasada arada bir hasta organı kabul etmeyebiliyor, yaranın yerine göre kan kaybından hastayı kaybedebiliyorduk.

Bu seferki hastam böbrek nakli için gelmişti. Aslında herhangi bir risk taşımayan bir ameliyattı. Yani öyle olması gerekiyordu.Kırklı yaşlarında, sert mizaçlı, zengin bir adamdı. Belkide bu yüzden Hemofilisi olduğu dosyasına yazdırılmamıştı. 

Hemofili, hanın pıhtılaşmasında rol oynayan trombositlerin gerektiğinden az olması durumunda gerçekleşen hastalıktır. Bu durumda derin yaralar kapanmaz, ciddi durumlarda ise iç kanamaya yol açar. Ve biz ameliyat esnasında iken aynen bu oldu.

Genelde nüfüslu aileler ve zengin iş adamlarının sahşi doktorları olurdu. Fakat bu tür ameliyatlarda gerçek bir hastane ortamı gerektiğinden biz tercih edilmiştik.

Belki prensipleri gereği, belki sosyeteye rezil olma düşüncesinden dolayı çoğu genetik hastalıklar, önceden yapılan ameliyatlar ve bunun gibi kritik bilgiler bize verilmeyebiliyordu.

Her ne kadar önlemeye çalışsak da kendi sonralarını kendileri getiriyor, bunun suçunu da hastane ve doktorlara atıyorlardı.

Fakat içimde herhangi bir endişe yoktu. Olsa olsa göstermelik olarak maaşından iki üç bin keserlerdi. Buda beni pek etkilemezdi.

"Hocam kırıldım. Ben yanınızdayken kimi düşünüyorsunuz?"

Hemen yan tarafımda ellerini yıkayan Ömer'e bakma ihtiyacı duymadan cevap verdim.

"Taner hocana ilet, benimle aynı saate ameliyat ayarlamasın. Hatta mümkünse aynı güne."

"O niye hocam?"

"Senden gına geldi de ondan Ömer'ciğim. Kendi stajyerledimden çok seni görüyorum biliyor musun?"

Alınmasını beklerken neşeyle cıvıldadı.

"Desenize hocam en çok beni seviyorsunuz!"

"HasbinAllah."

Kafamı onaylamaz biçimde iki yana sallayarak yanından uzaklaştım.

Asansöre girdiğimde askerlerin yattığı katın düğmesine basarak beklemeye başladım.

Bugün o gündü.

Buraya gelmelerinin ardından iki hafta geçmişti ve kalan altı askerde taburcu olacaktı. Hepsiyle son kez görüşmek istiyordum. Özellikle o inatçı aslan Yüzbaşıyla.

İçimde nedenini bilmediğim bir sıkıntı vardı.

Her zaman etrafa gülümseme saçan ben bugün hastaneye girdiğimde kimseye selam dahi vermemiştim.

Anlam veremediğim karamsarlık her an üstümde, asla yakamdan düşmeyen Ömer gibi yapışıp kalmıştı.

Asansörden inerek kolidordaki gruba baktım. Çoktan üzerlerine geçirdikleri askeri üniformaları ile odalarından ayrılmışlardı.

Hastane önlüğümün ceplerindeki ellerimin terlediğini hissediyordum.

Sabahtan beri yapamadığım zoraki gülümsemeyi suratıma yerleştirerek yanlarına gittim.

Beni ilk fark eden en önlerinde yürüyen Yüzbaşıydı.

"Selamlar!"

Benim gelmemle yürümeyi kesere gülümsediler. Yüzbaşı hariç.

"Merhaba doktor bey. Nasılsınız?"

Askerlerden birinin sorusuyla Yüzbaşında olan bakışlarımı ona çevirdim.

Buraya geldiğinde sıfıra vurulu olan saçları uzamış ve sarışın olduğunu ortaya çıkartmıştı. Masmavi gözleri parıldıyordu. Zaten geçen bu iki haftada onu her ziyaret edişimde ettiğimiz sohbetler ve yüzünden eksik olmayan kocaman gülüşüyle sosyal bir kişiliği olduğunu anlamıştım.

"İyiyim. Asıl size sormalı, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

"Oldukça iyi, sağolun. Çok başınızı şişirdik."

"Olur mu öyle şey? En harika hastalarımdandınız."

"Aramızda kalsın mükemmelimdir."

Sağ gözünü haylazca kırptığında kim bilir belkide gün boyunca gerçekten güldüm. Çocuk gibi bir kişiliği vardı.

"Sarı!"

Yüzbaşının tehditkar ses tonuyla asker sus pus oldu. Sarı galiba onun lakabı gibi bir şeydi.

"Siz onun kusuruna bakmayın doktor. Bu iki haftada iyice elden avuçtan çıkmış. Belli çenesi açıldı. Ben eğitim alanında hizaya sokarım onu."

Gözlerini kocaman açan Sarı bir bana bir komutanına bakıp duruyordu. En sonunda bende duran gözleriyle dudaklarını oynattı.

"Yar-dım et."

Dudağını okuyarak gülümsedim.

"Benlik bir sıkıntı yok ama Yüzbaşı olan sizsiniz komutanım."

Şakadan verdiğim asker selamıyla sesli bir şekilde gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Derken zaten üzerinde olan gözlerim şenlendi.

Dudakları iki yana kıvrılmıştı.

"Rahat olabilirsin asker. "

...

Nasıl buldunuz bakalım?

Sanki bu bölüm diğer ikisine gör biraz daha uzundu.

Birdahaki bölüm görüşelim!

Serotonin -Asker & Doktor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin