Merhabaa!!
Nasılsınız martılarım??
Kötüyseniz dertleşelim->
Size ufak bir soruyla geldim.
Sizce kitap kapağını değiştirmeli miyim??
İyi okumalar dilerim ☘️
...
Elimdeki bilmem kaçıncı çikolata paketini de bir kenara attığımda oturduğum kanepe bana dar geliyordu.
İzin günümdeydim fakat bu sefer huysuzlanmamın nedeni sıkılmam değil, Yüzbaşının göreve gitmiş olmasıydı.
Dünkü tatlı faslından sonra telefonuna gelen aramayla hızlıca kalkmış, gitmesi gerektiğini söylemişti.
Endişeyle ne olduğunu sorduğumda ise göreve gitmesi gerektiğini anlatarak numarasını vermişti.
Evet, numarasını verdi!
Sanırım artık ne kadar korkak bir insan olduğumu çözmüş ve meraktan öleceğimi hesap ederek bunu yapmıştı ama önemli olan sonuçtu değil mi?
Elimdeki telefonda yazılı numarasına bakarak onu nasıl kaybedeceğimi düşünüyordum.
Normalde insanları direkt ismiyle kaydederdim fakat nedenini bilmediğim bir şekilde onu öyle kaydedesim gelmiyordu.
Parmaklarımla harflere tuşlayarak duraksadım.
Kübra
Hayır hayır olmamıştı. Daha ona ismiyle bile hitap etmemişken nasıl bu şekilde kaydedebilirdim ki?
Fazla mı düşünüyordum?
Yüzbaşı
Bunuda silerek ofladım. İçime sinmiyordu bir türlü.
Kendimi oturduğum kanepeye atarak uzandım. Gözlerimi kapatarak biraz rahatlamaya çalıştım.
Herşeyi kafama takma gibi bir huyum vardı.
Çalan telefonumla gözlerimi açtım. Hastaneden mi arıyorlardı acaba?
Elimle kanepeye attığım telefonu tutarak kimin aradığına baktım.
Annem arıyor.
Burukça gülümsedim. Her insan için gayet normal sayılan bu arama benim için oldukça yeniydi.
Telefonun dördüncü çalışında açarak hoparlöre aldım. Zaten evde kimse yoktu.
"Alo?Oğlum?"
Oğlum kelimesini ilk defa duyduğumu söylemiş miydim? Öyle ki ilk başta gerçekten bana mı seslendiğini sorguladım. Nede olsa tek evladı ben değildim.
"Alo? Sesim gelmiyor mu?"
Lan, cidden bana sesleniyormuş.
"Hayır hayır, geliyor."
Ne yalan söyleyeyim bir tık utanmış olabilirim.
"Şey... Sen beni aramayınca ben bir arayayım dedim. Rahatsız ettiysem özür dilerim. Müsait değilsen kaptayım? He annem?"
Neden ağlıyorum?
"Hayır, rahatsız olmadım. İzin günümdeyim."
İkimizde bir süre sustuk. Annemle konuşacak bir konumuz dahi yoktu. Ne güzel değil mi?
"Biliyorum biraz hızlı oluyor ama... Kahvaltı yapalım mı? Yani eğer meşgulsen bir şey diyemem tabiki. Ne zaman boş olursan-"
"Peki. Haftaya salı izinliyim. Uygun olur musunuz?"
"Tabiki oluruz! Olmaz mıyız. Ay benim hazırlık yapmam lazım. En sevdiğin yemek ne? Akşam yemeğine kalabilirsen eğer şöyle de yapayım."
Heyecanımı ondan almış olmalıyım. O görmese de bu haline gülümseyerek cevap verdim.
"Zahmet vermeyeceksem eğer... Her şey olur."
"Ne zahmeti? Kendi evine geliyorsun. Hem olur mu öyle şey? Haydi söyle de yapayım ne istiyorsan. "
Kısa bir süre duraksadım. Kendi evin demişti... Benim artık bir ailem vardı. Değil mi?
"Sarma."
"Tamamdır. Hayatında yediğin en güzel sarmalardan saracağım sana. Hatta iki tencere yapayım, birini de yanına alırsın?"
Bir süre konuştuk. Daha doğrusu o oğluna olan özlemini dışarı saçarken ben dinledim.
Eğer bunların hepsi bir rüyaysa tadını çıkartmak istiyordum... Eğer bu bir rüyaysa sonuna kadar yaşamak istiyordum.
Ne kadar konuştuk bilmiyorum. Ama hava kararmaya başladığında kapattık.
"Rüyaların en talılarını gör."
Diyerek kapatmıştı telefonu. Neden bilmiyorum ama içimde garip bir duygu yeşerdi. Sanki rüyaların en tatlısını o an zaten görüyormuşum gibi hissettim.
Aramanın ardından telefonu bir kenara bırakırken yine kanepeye uzanmış, gözlerimi kapatmıştım.
Derken aklıma o geldi... Parıldayan yeşim gözleri...
Yerimden hızla doğrulamak rehbere girdim. Numaranın üstüne tıklayarak kaydettim.
"Yeşim Gözlüm."
...
Ya ama ben seni yerim kiii!
Bölümü nasıl buldunuz?
Günde üç bölüm atarak devam ediyoruz, umarım bu şekilde ilerlemeye devam ederim...
Gelecek bölümde görüşelim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serotonin -Asker & Doktor-
RomanceYüzbaşı ve Profesör Doktor ... Vatanı uğruna şehit olmayı kafasına koymuş, bu hedef uğruna acı da dahil olmak üzere hislerinden vazgeçmiş, varını yoğunu ailesine adamış, oldukça başarılı ve katı olmasıyla bilinen kadın bir asker. Yüzbaşı Kübra Ayla...