Selamlar gönlü güzellerimmm!
Keyfiniz nasıllar bakalım?
Kötüyseniz ne yapacağınızı biliyorsunuz?
Hadi bölüme geçelim.🐞
...
"Neden başarılı kadın güçlü kadın denildiğinde sadece çalışan kadınlar örnek gösteriliyor?"
Haklısın ablacığım. Ama sende o mal sülük Timur geriden zekalısı için mesleğini bıraktın. Bak adam meslektaşım ama hakaret ederken içimin yağları eriyor. Sende gidip bunun için mesleğini bırakıyorsun. Allah'ım bu Bahar'da aşırı saf mı yoksa salak mı bilmiyorum.
İzin günlerimden birinde, yine sıkılmış, televizyonu açmış ve dizi özetlerini izliyordum.
Normalde pek vakit bulamadığımdan televizyon programlarını takip etmezdim ama internette her zaman editlerini gördüğüm dizilerden biriydi Bahar. Bende özetini görünce izleyeyim demiştim. Şansıma birinci bölümdü.
Meslektaşımın yine bir meslektaşım sayılan kadını, yine bir meslektaşımla aldatışını görmek dışında, bunun sonucunda yine bir meslektaşımın aldatılan meslektaşım sayılan kadına arka çıkışını izlemek güzeldi.
Ulan böyle söyleyince fark ettim. Ne izliyordum ben? Kafamı iki yana sallayarak televizyonu kapattım.
Otuz iki yaşında adamsın sen, izlediğin şeylere bak.
Kendi kendimi azarlarken yerimden kalkarak zaten salonla birleşik mutfağa ilerledim.
Bir bardak su doldurarak üç yudumda bitirdim.
E ben ne yapacaktım ki şimdi?
Normalde dışarda arkadaşlarımla takılırdım ama hiçbiri izinli değildi.
Oflaya puflaya bir bardak suyu daha bitirdim.
Keşke Yüzbaşı hala burada olsaydı. En azından hastaneye gider birlikte tatlı yerdik.
O pek dahil olmasada konuşmalarımız bana oldukça zevkli geliyordu. Özellikle iki üç günde bir olsada dudaklarının haififçe kıvrılması...
Beni terslediği birçok an olsada ona alışmıştım. Benim en büyük sorunlarımdan biride buydu. Hastalarıma çok çabuk alışırdım. Bir insanın hayatını kurtarabilmek için gecenizi gündüzünüze katınca, saatlerce aralıksız tek bir yere dikkat kesilerek ameliyatlarına girince emin olun sizde alışırdınız.
Telefonuma gelen bildirimin sesiyle üçüncüsünü içtiğim suyun bardağını tezgaha koyarak az önce dizi izlerken oturduğum kanepeye tekrar yerleştim.
Amcam:Bugün akşam yemeğine gel. Önemli.
Siz:Tamam.
Saate baktığımda beşe geliyordu.
Yerimden kalkarak yatak odama geçtim.
Doalbı açarak elime ilk ne geçtiyse seçerek giydim. Özenmemi gerektiren insanlarla aynı ortamda bulunmayacaktım nede olsa. Kendimi rezil etmeyeceğimi bilsem pijamamla dahi giderdim. Ama şimdi mazAllah siteden biri görürdü felan.
'Bu garibinde evinde kadın yok. Baksana nasıl çıkmış dışarı. Birini ayarlayalım biz buna.' gibi uzun başlıklı hikayelerini çekemezdim. Çünkü siteye ilk yerleştiğimde teyzeler sağ olsun ilk işleri bana kız ayarlamaya çalışmak olmuştu.
Hayır ben gayım felan diyecektim sonunda o olacaktı. Özellikle Zehra Teyze... Beni her gördüğünde birini ayarlamazsa ölecek gibi davranıyordu. Ha gerçi gayım desem bu seferde oğlunu ayarlamaya çalışırdı felan. Tövbe estağfurullah.
Üstüme açık mavi, kısa kollu polo yaka, altıma siyah bit kot geçirdim.
Giyinirken fark ettimde bende amma sıskaymışım. Tamam kilom yerindeydi de benim neden kasım yok? Karar verildi spora başlıyoruz. Yarın başlar iki gün sonrada bırakırım. En azından kendimi biliyorum değil mi?
Elime aldığım telefon ve ne olur ne olmaz cüzdanla evden çıktım.
Arabamla gidecektim. Büyük ihtimalle trafik olacakı çünkü iş çıkışı saatlerindeydik ama şuan bunu dert edemezdim.
Siteden çıktığımda açık olan camdan içeri sızan havanın kuvvetiyle derince bir nefes aldım.
Amcam ve karısının yüzünü dahi görmek istemiyordum.
Ben yetimdim. Daha doğrusu aileme ne oldu bilmiyorum, hiçte merak etmedim. Açık olmak gerekirse kulağa biraz vicdansızca gelebilir ama ölseler bile umrumda olacaklarını zannetmiyorum. Küçücük bir bebeğin, her tarafı morluklar içerisindeyken yetimhaneye bırakan sözde ebeveynler neden umrumda olacaktı ki?
O küçük bebek başkasının kollarına sorgusuz sualsiz verilmiş, berbat bir ortamda, berbat insanlarla yetişmiş ve bugünkü halini almıştı.
Şuan ise yaklaşık bir saat süren bir yolculuğun ardından buradaydım. Beni evlat edinen ailenin yemek masasında...
Önemli olduğunu vurguladıkları bir konuyu konuşmak için gelmiş olmamam rağmen sofrada çatal bıçağın çıkarttığı sesler harici çıt çıkmıyordu. İyiden iyiye sıkılmaya başlamıştım. Öyleki önümdeki yemeğin tadını alamıyordum. Ben neden buradayım Allah aşkına? Hemde bu insanlarla aynı masada?
En sonunda amca diye seslendiğim adam sofranın başındaki sandalyesinde oturuşunu dikleştirerek öksürdü. Kendisini ne sanıyordu bu? Padişah felan mı?
Deminden beri sanki lastik çiğniyormuşum gibi hissettiren yemeği bırakarak balışlarımı amcama yönlendirdim. Tıpkı sofradaki karısı ve benden beş yaş küçük oğlu gibi.
"Lafı dolandırmadan direkt konuya geçeceğim Alp."
Ses tonu yine aynıydı. Sert,soğuk ve iğrenç. Kendini dünyanın hakimi gibi gören egoist birinin ses tonuydu bu. Özellikle ismimi öyle bir iğrentiyle çıkartmıştı ki ağzından. Bununla gurur duyuyordum.
İsmimi ve soyadımı değiştirmiştim. Onların bana verdiği herşeyden nefret ediyordum.
"Yetimhaneden aradılar. Annen seninle konuşmak istiyormuş."
...
Nasıl buldunuz bakalım?
Bu bölüm biraz uzundu bence.
Ve biliyor musunuz bu yetimhane mevzusu şuanki planlar dahilinde değildi.
Birden yazasım geldi.
Normalde daha ileri bölümlerde olacaktı amaaaa,
Dayanamadım.
Tıpkı bu kitabı şimdi yayınlamam gibi...
Bir dahaki bölümde görüşelim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serotonin -Asker & Doktor-
DragosteYüzbaşı ve Profesör Doktor ... Vatanı uğruna şehit olmayı kafasına koymuş, bu hedef uğruna acı da dahil olmak üzere hislerinden vazgeçmiş, varını yoğunu ailesine adamış, oldukça başarılı ve katı olmasıyla bilinen kadın bir asker. Yüzbaşı Kübra Ayla...