"Adel uzaklaş !"dedi Rory.
Rory adamın kanlar içinde olan bedenini sersemlet yaparak köprüden bir ağaca fırlatmıştı. Adamın elinden kurtulunca karşılarında sinsice sırıtıyordu.
"Seni sefil büyücü, ne cürretle bize zarar verirsin!"
Adamlar aşağılandıkları için burunlarından soluyordu.Rory omzunu silkerek, "Daha hiçbir şey yapmadım.." dedi.
Adamlardan uzun boylu ve en çirkinleri kahkaha atarak, "Ölü olduğunda bakalım bu kadar cesur konuşacak mısın?"
Rory belini dikleştirerek, "Çeneniz değil eliniz çalışsın." dedi.
Rory yandan bir bakış atarak ilk önce Bana baktı. Bu yapıcağın dan dolayı son derece keyif alacaktı. Gömleğinin düğmelerini çözerek bedenin den aşağı indirdi. Rory'nin bıyık altından sırıttığını görebiliyordum.
"Sizin yüzünüzden güzel gömleğim kirlenmesin değil mi? " diyerek dalga geçti.
Rory asasını çıkardı ben ve Adel izlemeye koyulduk. Halledeceğini biliyorduk. Önce beşini büyüyle etkisiz hale getirdi. Bir gölge gibi hızlı hareket ediyordu. Sonra başındaki adamlar ile biraz dalga geçti eğlencesi bittikten sonra hepsi yerde sürünüyordu...
Gerisin geri yaralı vücutlarıyla kaçışmalarını izledik.. Rory ise yorulmamış gibi gömleğini tekrar giydi.
"Biraz ısındığımıza göre şu parşömeni alıp gidelim artık."
Balta girmemiş ormandan geçerken vadinin ortasında dört tane taş sütun karşımıza çıktı. Devasa bir baş heykeli vardı ve gözlerinden çıkan yeşil ışıktan süzülen ışıkların hemen ortalarında bulan bir yere doğru süzüldüğünü ferk ettim. Bu o kıralın gözüydü. Ortasında bir sandık.. Turuncu renkli ve çok eskiydi. Tarih öncesi gibi.
Sandığa yaklaşırken Rory ve Adel'i geride tuttum. Tuzak varsa zarar görmelerini istemiyordum. Yaklaşırken aynı zamanda etrafa göz atıyordum. Adım adım fısıltılar gelmeye başladı kulağıma.
Katlanabilir fısıltılardı. Kafamda bir zamanlar bin kadının çığlığına alışmış biri olarak bu çok ağır gelmiyordu. Sandığı iki yanından tutup açtım. İçinde boş bir parşomen vardı.
"Siktir!" dudaklarımdan bir küfür çıkınca bunu duymak benide şaşırtmıştı.
Ne yani bunca yolculuk boşuna mıydı? Lanet olsun.
"Bu parşömen boş." dedim öfkeyle. "Bütün yolculuk bu boş parşömen için mi geldim?"
Rory ve Adel koşarak yanıma geldiler. Rory parşömeni alıp arkasını ve önünü çevirdi.
"Bu bir şaka mı?" dedi Adel tıslayarak. "Bizimle dalga mı geçiyorlar?"
Rory kısık gözlerle parşömene bakmaya devam ediyordu. Aklına bir şey gelmiş gibi bana baktı. "Ben boşa olduğunu düşünmüyorum. Kimse boş bir parşömen için babasının parçasını köprünün ortasında yıllarca tutmaz. Bence dokunmalısın Liv." dedi bana uzatarak.
"Dokunmak mı?" dedim şaşkınlıkla.
"Sen bir kahinsin değil mi? Geçmişi ve geleceği bazen dokunarak görebiliyorsun. Bu da şuraya getiriyor bizi. Cadı zekiydi ve boş parşömen olduğunu gören herkes geri dönecekti. Ama bir kahinin dokunuşu herşeyi değiştirir. Gerçekleri yazmak yerine bir anı olarak saklamış olabilir. "Dedi Rory kendinden emin bir ifadeyle.
Adel'e bakınca Rory'nin söylediği onada mantıklı gelmişti." Denemekten zarar gelmez bence. "
Tedirgin bir şekilde Parşömeni elim aldım. Başım geriye kaydı ve gözlerimdeki renkler karanlığa büründü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLİVİA TOM RİDDLE : ÖLÜLERİN DANSI
FantasíaBu kitap ikinci seridir. Hogwarts artık yeni bir kötülüğün esiri olmuşken, Karanlık Lordun kızı Ölülerin çağrısına kulak veriyor.