Köyde yaşadığım huzur dolu günlerde, hayatın sadece beş haneli evden ibaret olduğunu düşünürdüm. Bir kaç insan ve beni seven bir kardeşim vardı.
Bir gün bir mektup aldım ve hayatım bir dakika içerisinde değişti. Tepetaklak oldum. Farklılaştım. Acı, nefret, ÖFKE ve Aşk.... Hepsini bir yıl içinde yaşamış oldum.
Eski Olivia artık yoktu. Daha cesur ve daha kurnaz bir kişiliğe sahip yeni bir karakter olmuştum.
Şimdi ise karşımda duran genç büyücü, son zamanların hatta belki ilk insanın yaratılışından bu zamana kadar olan en tehlikeli büyücünün karşısında cesur numarası yapıyordum. Ama biliyordum ki onu her gördüğümde iliklerime kadar korkuyordum. Kötü olduğu için değil... Bir gün hayat beni değiştirir ve yapmak zorunda olduğum şeyi yapmaktan korkuyordum..
"Ne düşünüyorsun?" Ciddi ses tonu düşüncelerimi böldü. Üzerimdeki elbiseye hayran kalmıştım. Yarısı kırmızı yarısı maviydi. Bu elbisenin ondan bir hediye olacağı aklıma gelmezdi.. Hemde hiç.
"Bu... Bu çok güzel."
"Bu tür günlerde ne hediye alınır pek bilmiyorum. Sonra kadınların en çok elbiselerden hoşlandığını hatırladım, Sonra diktirdim." dedi umursamaz bir edayla.
Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Çizimini kim yaptı?"
Omuzlarını silkti. "Ben." Kalbimin atan ritmi heyacandan dolayı hızlanıyordu.
Gözlerimi Hayretle kırpıştırdım, "Teşekkür ederim."
Doğum günüm hayatımda bu zamana kadar yaşadığım en güzel doğum günü olarak kalacaktı. O gece sabaha kadar heyacandan uyuyamamış ve bana aldığı elbiseyi baş ucuma koyarak uyumaya çalışmıştım. Arada konuştuklarımız aklıma geliyor ve sırıtıyordum.
İçindeki kötü ruhlara karşı bana çok nazik davranmıştı. Bir an sanki eski Potter ile beraber olduğumu hissettirmişti. Bilemezdim bu mutluluğun son mutluluğum olacağını ve sonrasında büyük acılar getireceğini.. Ne yazık ki bilemezdim.
Sabaha karşı uyuya kalmıştım.
Adel Durmstrang Enstitüsü okuluna transfer olduktan 1 hafta sonra.
Okulun duvarlarında kulakları bile sağır edecek bir çığlık duyuldu. Birisi boğazı yırtılacak kadar güçlü bir çığlık atıyordu. Sesinde dehşetin korkusu vardı.
Korkudan yatağın üstünde donup kalmıştık, ellerimi kıpırdatıp yatağın üzerinden kalkamadım.
Düşünmem gerektiğini biliyordum ama kulağımdan can alıcı çığlık sesi gitmiyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışırken saniyeler geçiyordu.
Düşüncelerim yavaş yavaş bedenimde ki acı uyuşukluğu yıkmaya başlamıştı."Üç kişi ölmüş." dedi Kylie ışık hızıyla odaya dalarak.
Korkuyla birbirimize baktık ve sonrasında yataktan ok gibi fırlayarak Kylie'i takip ettim.
"Kimler ölmüş Kylie?" Laura koşarken biraz bilgi edinmek amacıyla soru sormaya başladı.
"Bilmiyorum, tek bildiğim büyük salonun ortasında kanlar içinde üç ceset olduğu."
Öğrencilerin hepsi korkuyla büyük salona doğru koşuşturuyordu. Herkes bu çığlığı duymuştu ve yüzlerinde ölüm korkusunun gölgesi vardı.
Kalabalığı iterek büyük salona girdik. Ağlama sesleri, bağırışlar büyük salonun eski duvarlarında yankılanıyordu.. Cesetleri görene kadar en korkunç şeyin çığlık olduğunu düşünmüştüm ama, salonun ortasında kanlar yüzünden seçilemeyen iki ceset ve ortalarında Dory'i görünce olduğumuz yerde donup kaldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLİVİA TOM RİDDLE : ÖLÜLERİN DANSI
FantasyBu kitap ikinci seridir. Hogwarts artık yeni bir kötülüğün esiri olmuşken, Karanlık Lordun kızı Ölülerin çağrısına kulak veriyor.