Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 4

56 3 0
                                    

Tam da Nisan ayına yakışır bir parlaklık vardı havada ve bu sebeple yürümeyi tercih ettim. "Yusuf"u arıyordum adım attığım yollarda... Bu bir çılgınlıktı!

Yo hayır, değildi belki ama aklı başında bir iş de değildi...

Aslına bakılırsa gerçek sorun şuydu: Ben, anlamsız bile olsa, kafama takılan bir problemi çözmeden rahat eden biri değildim. Fakat bu defa duyduğum rahatsızlık, benim için bile çok fazlaydı...

Sokağın girişinde çiçek saksıları arasından zor görünen börekçiye günaydın demekle yetinmedim o sabah. Bir masaya oturup çay ve kıymalı böreğimi getirmesini de söyledim. Kadın biraz şaşırdı ama itiraz da etmedi.

Ben ise sıcak böreklerimi beklerken üzerimdeki ceketin beni daha çok ısıtmasını sağlamak için biraz daha sarıldım kendime; kollarımı göğsümün üzerinden birbirine biraz daha sıkı bağladım.

Çayım ve böreğim gelmişti. Ellerimi kendimden çözebilseydim, kahvaltımla aramda sadece otuz saniye vardı. Ancak bir şeyler beni ellerimden, kollarımdan tutmuş ve bırakmıyor gibi bir durum söz konusuydu...

Kilitlenmiştim.

Tam da çay kaşığını alıp çayıma şeker atıp karıştırmak gibi bir planlama yapmıştım ki... "Hadi Yusuf! Geç kalıyorsun yine!" diye bir sesle darmadağın oldum!

Gözlerim şimşek hızıyla sesin geldiği yöne doğru çevrildi. Bir okulun servis arabası, bir apartman kapısının önünde durmuştu. Servisin hostesi, bir çocuğun telaş etmesini sağlayacak el kol hareketleri yapıyordu. Çocuk ise uykulu minik adımlarıyla ilerlemekte hiç acele etmiyordu.

Mutsuz bir çocuktu... O kadar mutsuzdu ki dudakları onu hemencecik ele veriyordu. Çünkü bu dudaklar, karşısına koca bir çikolata dağı konduğunda bile gülümseyebilecek türden değildi, o kadar ki sarkık duruyordu kaşık kadar suratında...

O kaşık kadar suratın içinde en çok göze çarpan bu mutsuzluk simgesi dudakları, kısık gözlerindeki sönük bakışları da destekliyordu. Sadece bunlar değildi aşina mutsuzluğu dile getiren şeyler; kafasındaki ince bere, gözlerinden birini kapatmıştı ve çocuk, zerre kadar ilgilenmiyordu bu bozuk görüntüyle. Anorakının bir cebini çekiştirip durması da yine aynı şeyin altını çiziyordu:

"Ben, mutsuzum!"

Annesi ise dünyanın en mutlu kadını sayılırdı. Oğlunu hostese teslim ederken "Kusura bakmayın, yine geç kaldık! Biliyorsunuz, Yusuf işte..." diyerek o büyülü sözleri ağzından çıkarmıştı.

"Yusuf işte!"

Yusuf'un HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin