Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 48

11 0 0
                                    

Sevgili Kızım,

Son gelişmeleri biraz fazla hızlı yazmış olabilirim. Bugünlerde biraz gecem gündüzüme karıştı gibi... Uykusuzluk bir taraftan, yorgunluk bir taraftan... Malum en zor dönemdeyiz...

Neyse ki yine de unutmadan yazıyorum işte... Evet, unutmadan yazıyorum çünkü daha önce de dediğim gibi bende bir unutkanlık başladı; ne yediğimi bile hatırlayamaz oldum.

Ve senle anne kız olarak ilk çatışmalarımızı yaşadığımızda neye, neden kızdığımı sana benim anlatabiliyor olmam gerekiyor. Ama geçmişini unutmuş bir anne için bu, pek kolay olmayacaktır.

Oysaki bana göre bir anne, kızıyla şeffaf bir ilişki yaşamalıdır. Aradaki bağın gücü, bence buna bağlıdır. Az sevmiş, çok sevmiş gibi meseleler gerçek değildir. Her anne çocuklarını, sever. İyi sever, kötü sever; doğru sever, yanlış sever ama sonuçta sever...

Aradaki kopukluğun nedeni de bu yüzden sevgisizlik değildir. Gerçek sebep, iletişim bozukluğudur. Örneğin ben, sana hamileyken okuduğum kitaplarda bir bilgiye rastladım ve annemle olan otuz yıllık karanlık geçmişim, bir anda aydınlığa kavuştu. Meğer gerçek annesinden bir sebeple uzak kalarak büyüyen anneler, özellikle de kızlarına karşı hali hazırda bir kin ve intikam duygusu taşırmış; annesiz geçen günlerin intikamı böyle çıkarmış onun geçmişinden...

Kim bilir, ileride neler yaşayacağız sırf benim yüzümden... Evet, sadece benim korkularım yüzünden. Çünkü son günlerde gördüklerim, yaşadıklarım bana bunu anlattı: Sorunun sahibi de çözümü de annedir.

Çünkü...

Çocuğunu yetiştiren kişi annedir...

Bu yüzden sana geçmişimi anlatıyorum. Daha doğrusu ailemizin geçmişini... Unutmadan anlatıyorum ki; bazen çözemediğimiz bir sorunumuz olursa bunu çözmekte bana yardımcı olabilesin ve bunun için otuz yıl beklemek zorunda kalmayasın...

Daha da önemlisi, kalbin...

Çok fazla kırılmasın benim yüzümden tatlı kızım.

Çünkü akıl, mantıklı bir açıklamayı gördüğünde "Ha! Tamam! Demek böyleymiş!" deyip işin içinden sıyrılabiliyor ancak kalp öyle değil. Onun çalışma biçimi akıl gibi değil... O, çok daha farklı çalışıyor.

Kalp, yaralanıyor bebeğim; bir olay karşısında kırılıyor. Akıl gibi kızıp çekip gitmiyor. Kalsa da kırılıyor, gitse de...

Ve onun yaraları tek el ile iyileşmiyor... O yaranın iki sahibi var; biri açan, biri açılan... Ve kalbin içindeki o yaralara bu iki el değmeden, inan bana geçmiyor, hiçbir şey geçmiyor...

Ben, en baştan sana doğru adım atıyorum. Sana kendimi anlatıyorum. Nasıl geliştiğimi tek tek anlatıyorum. Belki yarın öbür gün adımı bile hatırlamayacak olursam ya da bir sebeple sana bunları anlatmak istemezsem... Belki de o gün yaşadığımız sorunların cevapları bu satırlardadır...

Annemle başka galaksilerde yaşar gibi mesafeli ve soğuk ilişkimizi senle yaşamak istemiyorum. En baştan kabul ediyorum tüm hatalarımı... Hepsini...

Duygu açısından kötü bir geçmişim oldu ama ben bunun acısını senden çıkarmak istemiyorum.

Babanın bana verdiği "Kendini affet" şifresi ile birçok şeyin üstesinden geldim sayılır. Evet, aslında hikâyemize devam etmeliyim. Çünkü kendini affetmeyi senin de bilmen gerekiyor. Ama kavram olarak değil, yaşanmışlık olarak...

Çünkü idrak, böyle olur tatlı kızım. Bir kavramı tüm yönleriyle görüp anladığında idrak gerçekleşir.

İzin verirsen babanla duygusal yaklaşımımız olan o anları biraz hızlı geçmek istiyorum. Utandığım için değil, sadece aşkın kişiye özel olduğunu düşündüğüm için...
Bizim aşkımız kalp çarpıntısı taşıyordu evet ama biraz ayakları yere basan türdendi...

Ve babanla ilgili bilmen gereken gerçek şu: Bir erkek, bir kadını baştan yaratabilir. Eğer iyi bir güce sahipse bu baştan yaratılmışlık iyi yönde olur. Şayet kötü bir güce sahipse kadının kötüye doğru sürüklenişi de kaçınılmaz olur.

Babam ve kardeşlerim sayesinde kötüye doğru yüzgeç attım. Dipsiz kuyulara atıldım, ateşten gömlekler giyip çıkardım. Ancak baban sayesinde ben, evet bunu bilmen çok önemli; yeniden doğdum güzel kızım.
İnceden inceye karanlıkta kalan ne kadar korkum varsa hepsinin üzerine gitti. Elimden tutup, içimdeki ürkütücü mağaralara benimle birlikte indi ve "Bak, korkacak hiçbir şey yok!" dedi.

O olmasaydı, bunu yapacak gücüm de olmazdı...
Her neyse...

Atilla ile sözleştiğimiz gibi yarım saat sonra benim kapımda buluştuk. Yusuf ve Natali de gelmişti. Ekibimizin tüm üyeleri Atilla'nın arabasındaki yerini almıştı. Ben ön koltuğa oturdum, Atilla şoför koltuğuna, Natali ve Yusuf her zaman olduğu gibi arka koltuğa...

Önce parka gittik. Yusuf'la oynadık. Oyun oynarken bile bir hüzün vardı yüzünde. O küçücük yüzünde korkarak açan tebessüm tomurcukları, çok şükür ki çiçek açmak için fazla beklemedi. Çünkü o bir çocuktu... Mutluluk için yaratılmıştı. Gülücük onun vazgeçilmeziydi...

Geçmişimdeki somurtkan çocuğu hatırlıyordum ona baktıkça... Öfkemi hatırlıyordum.

Ve Yusuf'a sarıldıkça sarılıyordum... Kendimi affeder gibi, hepsi geçti hepsi geçti der gibi...

Ve önceki sabah börekçide otururken o güzel havada neden o kadar üşüdüğümü anlıyordum Yusuf'a bakarken...
Yusuf'a sarılmak, içimdeki çocukla barışmanın ilk adımı oldu.

Kendimi sever gibi Yusuf'u sevdim...

Yusuf'un HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin