Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 50

6 0 0
                                    

Üzerimizden korkularımız geçip gitmişti, kolay mı?
Tüm mutsuzluklarımız omuzlarımızdan düşmüştü tek tek..
Hiç kolay değildi insanın bir anda kuş gibi hafiflemesi...
Ve geçmişin nefesini ensesinden atıvermesi...
Kolay değildi...

Bu yüzden Yusuf ve ben, o anki halimizi tarif edecek bir cümle bulamıyorduk. Kaçak göçek gülümsemelerimiz, utangaç bakışlarımıza yakalanıyordu.

Atilla ve Natali, çimenlerin üzerine kendimizi nasıl attığımızı hayretle seyrediyordu. Biz ise gökyüzünde sakince kayan bulutların şekillerini bir şeylere benzetebilmenin derdindeydik. Arada sırada fısıldar gibi konuşuyorduk. Ama ne olursa olsun, ellerimizi bırakmıyorduk.

Yusuf'un minicik soğuk eli, avucumun içinde ısınmaya başlıyordu. Parmakları, yavaş yavaş ellerimin içinde güven ve huzurla tanışıyordu.

En çok şaşırdığım şey ise o minicik elin, içime attığı neşe tohumlarının vücuduma hızlı bir biçimde yayılıyor olmasıydı.

İki mutsuz insan olarak hayattan, her nasıl olduysa, ortak bir mutluluk çıkarmayı başarmıştık!
İşte bu, bir mucizeydi!

Tanrı, parmağıyla beni Yusuf'a doğru ittirmişti ve ikimizi zorla karşılaştırmıştı!
Kader dedikleri de sanırım tam olarak buydu...

Bazen seçme şansın yoktur...
Çünkü yol, tektir...

Yoksa Atilla bunun için mi "seni buraya mutluluk getirdi" demişti...
Olabilir miydi?

Çimenlerin üzerinde yüzüstü dönüp ilerden bizi seyreden iki çift meraklı gözün sahibine baktım. Fısıldamayı sürdürüyorlardı. O kadar...

Yerimde doğrulup Yusuf'a baktım.
O da beni takip etti.
Elbiselerimize yapışmış olan ince otları silkeledik. Sonra ayağa kalktık ve ekibin diğer yarısına doğru yürüdük.

Demek ki hareket edebilmek için bizim onlara doğru yürümemizi bekliyorlarmış, her ikisi de yerinden kalktı.

Atilla, yanlarına gitmemizi beklemeden bize doğru seslendi:

"Çok eğleniyor gibiydiniz."
"Evet, siz de çok dinleniyor gibiydiniz, umarım rahatsız etmedik."
"Asla! Sevindiğimi bile söyleyebilirim! Çünkü açık hava beni gerçekten de çok acıktırdı. Haydi, gidip bir şeyler yiyelim! Önerin var mı?"
"Öneri denemez buna, aslında doğrudan gideceğimiz yeri söylemeliyim, Ulus Parkı!"
"Ne varmış orada?"
"Bilmem.... Alışkanlık olabilir."
"Görünüşe bakılırsa bugün alışkanlıkların dışına çıkıyorsun. O halde Piyer Loti'ye gidelim Ulus yerine. Ne dersin?"
"Allah derim!"

Allah mı derim? Ben Tanrıya Allah demeyeli, kim bilir ne kadar zaman geçti...

İstediği şeyi sadece "ol" demekle yapan yetenekli bir ilahın, insanları acılarıyla baş başa bırakmasına olan tahammülsüzlüğüm, O'na ismen hitap etmeme engel olmuştu.

Anladık, ortada bir Tanrı var ama ne olduğu kim olduğu çok önemli olmayan bir tanrıya fazla hürmet göstermek gereksiz, diye düşünmüştüm...

Oysa şimdi Allah dedim...

Gerçekten de buzlarım çözülüyor gibiydi...

Bu kadar hızlı bir çözülme, ancak çok güçlü bir ısı sayesinde olabilirdi..

Demek Yusuf, benim soğumuş kalbimin güneşiydi...

Demek kalbimde mevsimin değişmesi için işte bu küçük elma şekerinin karşıma çıkması gerekiyormuş...

Yusuf...
Bana daha neler yaşatacaksın sen bakalım....

Daha başka neler neler...

Yusuf'un HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin