"Atilla, benimle konuşurken açık olmalısın. Çünkü ben gerçekten de şifreli konuşmaları hem sevmem, hem anlamam."
"Peki, anlatayım. Hayat, kendini tekrar eden bir hikayedir."
"Evet, bunu fark ettim."
"Yusuf'un hikayesiyle mi?"
"Evet."
"Çok güzel. İşte bu, bir doğru bilgidir. Anlaman beklendi senden ve anladın. Oldu mu?"
"Peki, anladım da ne oldu?"
"Şu oldu; ortada birçok laf dolaşıyor. Birçok alternatif var hayat üzerine. En çok da insan ne için yaratıldı sorusunun cevabı aranıyor. Hemen hemen her insan da kendine soruyor, ben bu dünyaya neden geldim diye... Cevap bizzat Allah tarafından Kuran'da veriliyor, bir sınav için... E peki şu sınav nedir diye soruyorlar. O zaman Allah, oku diyor. İnsan soruyor, neyi okumalıyım? Allah o zaman susuyor. Neden biliyor musun? Çünkü dört tane kitap vermiş insanlığa ve insan hâlâ ne okuyayım diye soruyorsa... Yani şunun gibi düşün, çay getiriyorum ben sana, iç diyorum, sen de bana diyorsun ki ne içeyim? Ben sana boş boş bakarım değil mi? Allah, dört tane kitap koymuş insanın gözünün önüne ve oku demiş. Hiç olmazsa şu dört kitaptan bir tanesini oku. Seç, beğen, oku. İster birini, ister hepsini... Ama en azından bunları bir oku... Sonra devam et, ne bulursan oku... Çünkü okumanın tarifi veya sınırı yok Allah nezdinde. Oku diyor, bırakıyor."
"Peki, okudum. Yusuf'un suresini okudum."
"Evet, anlaman gereken şey, Yusuf'la benzer bir sınavda olduğunuzdur. Yani anladın mı; Allah'ın sınav sistemi gayet açık. Soru belli, konu belli, hatta sonuç belli."
"Belli olmayan nedir?"
"Sensin..."
"Ben mi?"
"Evet, Yusuf adlı sınava girenlerden birisin sen ve sen, bu sınavdan geçebilecek misin?"
"Yani... Yani... Ben, bana yapılan tüm haksızlıkları affetmeli miyim?"
"Hikayede ne yazıyordu?"
"Böyle yazıyordu işte! Yusuf'a kötülük yaptılar, kuyuya attılar, ölsün diye dua ettiler, ondan kurtulmak için çok istekliydiler, ama bir taraftan da bu hislerini inkâr ettiler! Yalan söylediler! Sonra... Onu tek başına bıraktılar! Sonra Yusuf, para karşılığında satıldı! Sonra çalıştığı yerde iftiraya uğradı... Sonra zindana atıldı..."
"Sonra zindanda bile unutuldu Yusuf değil mi?"
"Evet! O şapşal adam onu unuttu!"
"Ama unutmasaydı, o kadar güçlü bir hikaye çıkmazdı Yusuf'tan."
"Nasıl yani?"
"Yusuf, unutulmak istenen bir kişidir, gerek kardeşleri tarafından gerek gönlünü ferahlattığı bir kişi tarafından... Ancak Yusuf, unutulmasaydı veya unutulmak istenmeseydi; hayat da onu o kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkarma gayreti içine girmezdi."
"Lütfen açık konuş benimle."
"Tamam, peki. Hayatın bir özelliği vardır Züleyha. Fizikte buna etki ve tepki derler. Aslında Tanrı, bu konuyu en güzel İncil'de anlatır. Der ki; bir meclise girdiğin zaman gidip en başa oturma, çünkü seni oradan almak isteyeceklerdir ve oradan inersen üzülürsün. Sen iyisi mi bir meclise girdiğinde en sona otur. Seni, diğer insanlar baş köşeye buyur etsin ve böylelikle yerin değerli olsun. Üstelik onlar seni oraya çıkardığı için, yerine göz de dikmeyeceklerdir."
"Hâlâ anlamadım."
"Anlatıyorum. Yine İncil'de der ki Tanrı, sizin o en küçük gördüğünüz aslında sizin en büyüğünüzdür."
"Şimdi anladım! İnsan eğer birini küçük görüyorsa, hayat da onu büyük yapmaya çalışır diyorsun!"
"Evet, bir de tersi var tabi."
"Evet! Kim kendini büyük görürse, o mutlaka alaşağı olur diyorsun!"
"Hayır Züleyha, ben demiyorum. Allah diyor."
"Tamam, tamam! Anladım! Peki, şimdi bütün bunların benle ne ilgisi var?"
"İşte bunu bilecek olan sensin? Kardeşlerin seni üzdü mü?"
"Üzmek mi? Buna üzmek denemez. Beni mahvettiler!"
"Senden kurtulmak istediler mi?"
"Bunu bilmiyorum ama galiba ben doğmasaydım, aralarında buna üzülen olmazdı."
"Peki, seni yalnız bıraktılar mı?"
"Hiç yanımda olmadılar ki..."
"Peki, seni bir çıkmaza ittiler mi?"
"Hangi birini sayayım!"
"Peki, onların seni attığı o çıkmazın yüzünden sen kendini bambaşka bir yerde, mesela köle gibi olduğun, tüm haklarından yoksun kaldığın bir yerde buldun mu?"
"Sanırım öyle oldu."
"Peki, o sürgün olduğun yerde iftiraya uğradın mı?"
"İftirayı çeken özel bir mıknatısım var benim."
"Peki, tüm bunlara bağlı olarak, her şeyini kaybettin mi?"
"Sıfırla yakından tanıştım, evet."
"Sonra ne oldu?"
"Sonra... Bir şeyler oldu, evet... Bazı önemli gelişmeler."
"Mesela mevki açısından ne oldu?"
"Seninle komşuyuz. Daha ne diyebilirim?"
"Peki, kardeşlerinle son zamanlarda hiç görüştün mü?"
"Hayır, asla!"
"Ailenle?"
"Hayır!"
"İşte sınavın bu!"
"Ne?"
"Hikaye sana diyor ki, hayat olarak biz; kardeşlerini sana getireceğiz. Sen onlara ne yapacaksın?"
"Sahi mi?"
"Evet... İşte sınavın sonucu onlarla karşılaştığında belli olacak... Onlar seni küçümserse sen kazanacaksın, çünkü hayat, senden yana olacak. Şayet sen onları affetme büyüklüğünü göstermezsen, onlar kazanacak, çünkü hayat bu defa onların yanında olacak."
"Kazanmak mı?... Ama benim böyle bir amacım veya sıkıntım yok ki... Sadece benden uzak olmalarını istiyorum."
"O halde Tanrıya neden kızıyorsun, haksızlık yapıyor diye? Neden Allah'la aran açık? Şu adalet isteğin yüzünden değil mi? Madem yenilmek hoşuna gidiyor, bu öfkenin sebebi nedir? Adaletsizlik değil mi?"
"Atilla... Sanırım yavaş yavaş anlıyorum seni..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yusuf'un Hikayesi
General FictionYusuf'un Hikayesi / ÖNSÖZ “Sende Yusuf’un hikâyesi yazılıdır!” GİRİŞ Uyandım.... Ne korkunç bir duyguydu o! Ne sarsıcı bir beyanat… Bu arada Yusuf kim? ENG : Josph's Story / Preface "Joseph's story is written in you..." ENTRY I woke up... What a ter...