Sıkıldığımı saklamakta artık bir sakınca görmüyordum.
"Afedersiniz ama... Ben size, yine siz demeye devam edeceğim... Sonra da... Kehanetlerinize sadece gülümseyerek cevap vereceğim."
Hızla yerimden kalktım ve Natali'nin yüzüne bakarak konuştum.
"Uzun sürede itina ile pişirdiğin kahvenden içemediğim için özür dilerim Natali. Ancak dünden beri zaten ellerinden pişmiş şeyleri yiyip içiyorum, sanırım bir kahve içmeyişime darılmazsın. Aslına bakarsan ben bu kadar nazik biri de değilim. İki gündür burada ettiğim teşekkürün haddi hesabı yok. Biraz sıkıldım sanırım veya başka bir şey... Bilemiyorum. İzninizle kahvaltıya da teşekkür ederek ve artık daha çok teşekkür etmeme ümidiyle evime gitmek istiyorum."
Masanın etrafından dolaşıp kapıya doğru hızla yürüdüm. Natali ve Atilla, birbirine bakıyordu. Şaşkındılar. Kaba mı buldular beni, yoksa başka bir yorum mu yaptılar bilemedim. Ama umrumda değildi.
Ben böyle aniden fırtına gibi esip gitmeleri pek iyi becerirdim!
Yeteneğimi konuşturdum ve kapıyı açıp dışarı çıktım.
Natali, ardımdan fırladı. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu ki Atilla ona fırsat vermeyerek kapının eşiğinde dikildi.
"Züleyha... Seni üzmek veya sıkmak gibi bir niyetim yoktu. Özür dilerim."
Sinirim tepemden fırlıyordu! Neden bu kadar sinirlenmiştim bilmiyordum ama bu adamın iç dünyama burnunu sokması sanırım hoşuma gitmemişti. Evimde, benden izinsiz birinin dolaşması gibi rahatsız edici bir durumdu bu.
"Özür dilemeyin lütfen! Teşekkür de etmeyin! Aslına bakarsanız hiçbir şey yapmayın! Tanıştığımıza umarım birkaç gün sonra memnun olurum ama şu an olamıyorum! Bilmiyorum neden? Ama gitmek istiyorum, hepsi bu! Hoşça kalın!"
Eğer benim evimden bu şekilde biri gidecek olsaydı büyük ihtimalle bu sözlerin ardından kapıyı kapatır giderdim. Hatta öyle bir kapatırdım ki apartman inlerdi. Ancak Atilla ve Natali, durmuş bana bakıyorlardı. İkisinde de şaşkın bir hal vardı, bunun için onları suçlayamazdım. Ne var ki sinirlerime hâkim olamıyordum.
Asansörün gelmesi için komut düğmesine bastım. Harekete geçen sistem ince vızıltılar çıkarıyordu. Bu sırada Atilla, bir şeyler söylemek istedi. Fakat söylemedi. Terlikleriyle birlikte çıktı, yürüdü ve yanıma geldi.
İri iri açılmış gözlerimle ona baktım, "Ne yapıyorsun?" der gibi. O da "Bir şey yok" der gibi gülümsedi. Asansöre birlikte bindik.
"Pardon" dedim, sözümü ağzıma tıktı. "Apartman kapısına kadar uğurlamak istiyorum seni, unutma hâlâ konuğumsun."
Doğruydu bu, ben onun konuğuydum. Ama şu görgüsüz olanlardan...
Bu evden nezaket fışkırıyordu, belki de Küçük Yusuf'u delirten şey de buydu!
Ve apartman kapısına kadar Atilla benimle birlikte geldi. Kapının dışına çıktı ve elini uzattı.
"Yalnızlığını böldüğüm için özür dilerim Züleyha. Senin gibi insanlar, yalnızlığına dokunulmasından hoşlanmaz. Sanırım biraz ileri gittim. Bunu nasıl telafi edebilirim bilmiyorum ama... Sakin kafayla senle konuşmak isterim. Tanışmak isterim... Yeni bir insan, yeni bir kitap gibidir... Arkadaş olmamız için bize bir şans ver. Kötü biri değilim, bunun için garanti verebilirim. Ama iyi biri kavramını sende ne kadar karşılarım, bunu bilmiyorum. Lütfen, bana bir şans ver. Belki birlikte bazı soruları daha güzel cevaplarız, mesela Tanrı gibi... Ne dersin?"
Bu kadar nazik bir teklife karşı durmak, az önceki saygısızlığımın üstüne kaymak sürmek gibi olacaktı. Oysa ben kaba biri değildim. Evet, nazik de değildim ama kaba da değildim. Mecburen kabul ettim.
"Peki, arkadaş olmak için şans çarkını çevirdim Atilla..."
Gülümsedi.
"Pişman olmayacaksın..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yusuf'un Hikayesi
Algemene fictieYusuf'un Hikayesi / ÖNSÖZ “Sende Yusuf’un hikâyesi yazılıdır!” GİRİŞ Uyandım.... Ne korkunç bir duyguydu o! Ne sarsıcı bir beyanat… Bu arada Yusuf kim? ENG : Josph's Story / Preface "Joseph's story is written in you..." ENTRY I woke up... What a ter...