O gün, uzun süre çocukluğumuzun geri planda kalmış mutluluklarını yaşadık Yusuf'la...
Atilla ve Natali bizi uzaktan seyrediyordu. Biz ise tüm gözlerden uzakmış gibi ve hatta dünyada sadece ikimiz varmış gibi oynadık. Parkta, bir o yana bir bu yana koşturup dururken neye güldüğümüzü ve neyden korktuğumuzu bilmeden çekinerek yüreğimize sıkışıp kalmış gülücükleri baharın dallarına gönderiyorduk.
Olsun ki bir tomurcuğa rast gelir ve bir çiçeğe dönüşürdü o anki sevincimiz...
İşte o zaman çok istedim bir kızım olmasını...
Ve adının Sevinç olmasını...
Bu yüzden adın Sevinç oldu tatlı kızım.
Yusuf'la birlikte açılan gönül kapımdan senin ruhun çıkıp gelmişti, gözlerimin önünde duruyordu bir bebek...
Ve böyle hayal üstü bir anı içinde keyfimizi bozma cüretinde hiç bulunmadık. Atilla ve Natali de öyle..
Arada bize bakıp gülüşmelerini görüyordum, bazen de fısıldıyor gibiydiler. Meğer Natali, babana o zaman aslında beklediği kadının ben olduğumu anlatıyormuş... Bunu çok zaman sonra öğrenebildim.
Ama biz Yusuf'la kumların içinde çıplak ayaklarımızla koşmaya başlamıştık bile. Ne Atilla umrumdaydı ne de Natali'nin fısıltıları...
Benim somurtkan çocukluğum, gülmeye başlamıştı ! Sonunda! En sonunda gülüyordu içimdeki çocuk!
Oysa ki...
Çocukluğumdan kalma hallerdi bunlar, ben denize bakıp bakıp üşüyen biriydim....
Tanrıya defalarca şükrediyordum!
İçimdeki karanlığın aydınlanmasına yardımcı olduğu için!
Ve artık hiç kızamıyordum O'na, neden hep geç kalıyorsun diye!
Çünkü Tanrı, benim dualarıma hep geç cevap verirdi, yani iş işten geçtikten sonra...
Al kafana çal dileğini der gibi...
İstedin de ne oldu, bak; olmasa da olurdu der gibi...
Ama bu defa Tanrıya kızmak gelmiyordu içimden. Sebebini bilmiyorum ama geçmişim ve geleceğim nihayet barışmış gibiydi... İkisi yan yana oturmuş ve şaşkın gözlerle beni seyrediyor gibiydi. Eğlenceliydi insanın kendisiyle barışması...
Tam anlamıyla bir sevinçti bu!
Tam anlamıyla coşkulu bir kutlama gibi!
Çok şükür, Yusuf'la birlikte bu kutlamayı gayet gösterişli bir biçimde yaptık!
Sonra...
Sanki o koşup oynaşan iki mutsuzluk firarisi biz değilmişiz gibi sakinleştik. Nefes alıp verme ritmimizin normal seviyesine inmesiyle doğru orantılı olarak sakinleştik...
Gözlerimizin içi gülüyordu. Yüzümüz kıpkırmızı olmuştu. Koşturup durmaktan, pancar gibi olmuş suratlarımızı birbirimizden saklama çabasına giriyorduk anlamsız yere.
Sonra ben cesaret edip Yusuf'un yanaklarına ellerimi koydum. Gözlerini gözlerime diktim. Ona olanca sevgimle baktım.
Ve içimden geçenleri söyledim.
"Yusuf, biliyor musun, sen benim hayatımdaki en güzel şeysin... Seni tanıdığıma çok memnunum. Ayrıca seni çok da seviyorum, biliyor musun?"
Biliyordu. Evet der gibi başını bir aşağı bir yukarı salladı.
Gülümsüyordu. "Ben de seni seviyorum..." der gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yusuf'un Hikayesi
Ficción GeneralYusuf'un Hikayesi / ÖNSÖZ “Sende Yusuf’un hikâyesi yazılıdır!” GİRİŞ Uyandım.... Ne korkunç bir duyguydu o! Ne sarsıcı bir beyanat… Bu arada Yusuf kim? ENG : Josph's Story / Preface "Joseph's story is written in you..." ENTRY I woke up... What a ter...