Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 27

11 0 0
                                    

Beynimde fikirler üç ileri beş geri gidip gelirken bir an önce kendimi eve atmanın derdindeydim artık.

Ve yine artık, bütün bu saçmalıklardan, saçma bir yolla bile olsa kurtulmak istiyordum! Şu Kuran denen kitaptaki Yusuf'un hikâyesini okuyacak, Tanrının derdini anlayacak ve " Sen de bir hoşsun!" deyip ona otuz iki dişimle sırıtıp, üstüne bir de keyif viskisi içecektim.

"Bu kadeh senin şerefine Ulu Tanrım!"

Zafer kazanmış bir holiganın heyecanıyla yüzüme düşen gülümseme ile evimden içeri girdim. Anahtarları oturma odası olarak kullandığım salondaki masanın üzerine bıraktım. Her ne kadar Yusuf'un evindeki gibi sarı sıcak olmasa da bu odayı seviyordum...

Panjurları genelde yarı yarıya kapalı, üç tane üçlü koltuğu sığdırdığım bu sevimli yaşam alanımda bir masa, dört sandalye, bir kitaplık ve bir de aydınlatmalar vardı. Başka bir şey yoktu çünkü daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Televizyonmuş radyoymuş, sehpaymış, avizeymiş bilmem ne... Zücaciye dükkânından farksız evleri oldum olası sevmedim.

Duvarları siyah ile boyalı oturma odamda koltuklarımın rengi fıstık yeşili idi. İpten perdelerim ise koyu turuncuydu. Duvardan ve yerden aydınlatmalar, odama soft bir hava katıyordu akşamları.

Evet, şu lambalar...

Banyoda, mutfakta her yerde onlar vardı. Keza ben bir şeyi seviyorsam azıcık severim azıcık sevmem gibi bir lüksüm yoktu. Dedim ya slogan belli: "Ya hep ya hiç!"

Ayakkabılarımı, titizliğimden dolayı her zaman kapının dışında çıkarırdım ve evimde çıplak ayakla dolaşırdım. Yerler, baştan sona uzun tüylü halılarla kaplıdır, banyo ve mutfak da dâhil... Şu sıcak yuva özleminin psikolojik sonuçları...

Ayaklarım bu yüzden çıplaktır, sıcaklığı hissetmek için... Belki bunun başka bir açıklaması daha vardır ama ben bu temaları genelde uyumsuz çiftlerin evinde kullanırım ve iyi sonuçlar aldığımı söyleyebilirim. Avrupalıların soğuk mizaçlı olmalarını da hep halı ile geç tanışmış olmalarına vermişimdir. Belki onların da başka bir sebebi vardır ama neyse, çok da önemli bir iddia değil...

Hayat bana, çok iddialı olmamayı çok önceden öğretti. Keskin sirke, küpüne zarar gibi...

Yusuf'un HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin