Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 51

11 0 0
                                    

Piyer Loti'de enfes bir ikindi atıştırması yaptık. Açık hava, İstanbul, Yusuf, Atilla ve ben...

Yorgunluktan oturduğu yerde uyuyakalan Yusuf'u Natali eve götürdü. Bir taksiye binip gittiler. Biz de Atilla'yla baş başa kaldık.

Piyer Loti'de...
Baş başa...

Ve ben tüm meraklarımı giderecek soruları sorma niyetiyle Atilla'yla konuşmaya başladım.

"Kadere inanır mısın?"
"Elbette... İnanmamak yoğurda kara demek gibidir... Peki ya sen?"

"Bilmiyorum..."
"Sanırım inanmıyordun ama fikrini değiştiren bir şeyler olmuş..."

"Belki..."
"Belki de kafan karışmış."

"Olabilir."
"Sana yardımcı olmama izin verirsen sevinirim."

"Bilmiyorum, kaderle bir ilgisi var mı yok mu ama..."
"Her şeyin kaderle illa ki bir ilgisi vardır Züleyha. İstersen en başından anlat."

"Haklısın. En baştan anlatınca daha iyi oluyor değil mi?"
"Evet. Gereksiz sorular saf dışı kalıyor."
"Tamam, başlıyorum. Son birkaç haftadır bazı rüyalar görüyorum. Sonra bu rüyalar hemen gerçeğe dönüşmeye başladı. Sonra biraz fazla gerçek olmaya başladı, öyle ki ben hangisi rüya hangisi gerçek ayırt edemez oldum."

"Tabi ki ayırt ediyordun, sadece şaşkınlığın yüzünden karışmış gibi göründü sana... Her neyse, devam et."
"Evet, her neyse... Sonra en son gördüğüm rüyada bana bir kağıt verildi, içinde şey yazıyordu; sende Yusuf'un hikayesi yazılıdır."

"Oldukça ilginç... Yusuf peygamberin hikayesi mi acaba?"
"Bilmiyorum. Yusuf'u da tanımam. Dinle filan aram iyi değildir. Allah'la da öyle..."

"Sana öyle geliyor... Her neyse..."
"Evet, her neyse..."

"Yo hayır, aslında her neyse değil... Bazı soruları da çözerek gidelim bence. Allah'la aram iyi değildir diyorsun ya mesela bu bir sorun. Bunu hemen çözelim, ne dersin?"
"Olur."

"Allah, kapsayan kümedir ve sen ve ben, O'nun alt kümeleri oluyoruz. Dolayısıyla aramız açık gibi bir ifade matematiksel olarak böyle bir durumda komik duruyor."
"Her neyse... Önce rüyalarla ilgili bir araştırma yaptım, tabi ki internette."

"Ah evet! Şu internet! İnsanları bilgi zehirlemesinden öldürecek şu internet!"
"Anlamadım..."

"Şöyle anlatayım. Bir misafirimiz var ve karnı çok aç. Ona bir anda tüm yemekleri yemesini sağlayacak bir ikram mı yapmalıyız yoksa önce çorbadan başlayıp sonra ana yemeğe doğru mu gitmeliyiz?"
"Sanırım, çorbadan başlamalıyız. Tamam, şimdi anladım. İnternette çok fazla bilgi var ve sen insanların, bilgiden yana eksik veya aç olduğunu düşünüyorsun. Birden bire bu kadar çok bilginin de insan beyni için iyi olmadığını söylüyorsun."

"Elbette. Sadece bir yumurta hakkında bile internette neler yazar bir bilsen..."
"Cahil kişi yumurta hakkında bilgi ararken doğru karar veremez diyorsun. Çünkü birçok özellik arasında hangisi doğru hangisi yanlış seçemez diyorsun yani!."

"Hayır, ben öyle bir şey demiyorum. "
"Anlamadım."

"Ben doğru veya yanlış kelimelerini kullanmadım."
"Bir dakika... Benim kafam karıştı... Ne dediğini gerçekten anlamadım."

"Demek istediğim şu; bilgiye sahip olmak doğruyu bulmak gibi düşünülür. Ama öyle değildir. Bilgi, sadece bir konuyu düşünürken çok yönlü olabilmeyi sağlar. Ama doğruyu bulmanı sağlamaz."
"Bir dakika... Bir dakika... Her şey birbirine karıştı... Ne demek bilgi, doğruya ulaştırmaz?"

"Şu demek; doğru, yavaş yavaş çözülen bir bilmecedir. Bilgi ise bunun küçük basamaklarıdır. Ama doğruya ulaşmak için bilgi, tek başına yeterli değildir. Bilginin yanında, görmek lazım, duymak lazım, hissetmek lazım. Yani bir bebeğin eline aldığı bir emziğin ne olduğunu anlaması için onu kurcalaması gibidir doğru... Elinle dokunur, gözünle bakar, duygularını çalıştırır, aklını kullanır ve birkaç deneme yaparsın. Sonra doğruyu bulursun. Hayat, aslında hep böyle ilerler..."
"Ne yani şimdi, bilimsel araştırmalar için göz, kulak ve duygu mu gerekiyor?"

"Tabi ki! Bilim, yanlışlarla ve hatalarla dolu bir geçmişe sahiptir. Atom parçalanamaz diyen bilim, meğer parçalanıyormuş diyen bilimdir ve unutma bilim, sadece iki adet postulat üzerinde yükselir."

"Postulat mı? O da nedir?"
"Var sayım.... Yani ihtimal... Yani ön kabul..."

"Neymiş o varsayımlar?"
"Sıfır ve bir."

"Efendim?"
"Evet şu bildiğimiz iki rakam. Sıfır, değer olarak sıfır ise, bir de değer olarak bir ise iki ikidir."

"A, a ise b, b'dir. Bunu liseden hatırlıyorum, sanırım Mantık dersiydi..."
"Evet, işte bu bir kabuldür, varsayımdır. Sıfır ve bir rakamları, bir postulattır ve bir gün biri çıkıp sıfırın değeri meğer sıfır değilmiş derse ne olur biliyor musun?"

"Çarpım tablosunda yutan eleman ortadan kaybolur."
"O kadarla kalmaz bence... Tüm hesaplar değişir... Daha doğrusu, tüm rakamlar... Ama binalar yine aynı şekilde yükselmeye başlar. Güneş de yine aynı yerden doğmaya devam eder."

"Yani resmen bilimle dalga geçiyorsun sen!"
"Bilimle değil, insanların kabul edişleriyle dalga geçiyorum. Kimin ne zaman, neden ortaya attığı bir fikre henüz karşı bir fikir üretememiş zavallı beyinsiz insanlarla dalga geçiyorum. Hepsi bu!"

"Peki, bütün bunların rüyalarla ne ilgisi var?"
"Şöyle bir ilgisi var: Rüyalar, gerçek bilginin sahibi olan ilah tarafından insana aktarılır ve bilim buna inanmaz."
"Ah! Sanırım Tanrının insanla konuşmasından bahsediyorsun! Evet, önceki gece araştırma yaparken en çok bu konuya kafam takılmıştı! Allah, insanlarla konuşurmuş ve en çok da rüyalar üzerinden bunu yaparmış!"
"Konuşma demek yerine iletişim kurma dersek biraz daha iyi olabilir."
"Her neyse sonuçta bir etkileşim var!"

"Evet, var."
"Peki, iyi ama neden?"

"Çünkü Allah, insana yardım etmek ister."

Yusuf'un HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin