Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 37

5 0 0
                                    

Öfkelenebildiğim kadar öfkelendim. Tuttuğum takım, ezeli rakibine yenilmiş gibi... Ektiğim fidan, rüzgârda devrilmiş gibi... Beslediğim kuş, tanımadığım biriyle kaçıp gitmiş gibi...


Öfkeden kuduruyordum!

Tabi ki yine Kuran'ı kapatıp bir kenara koydum!

Henüz daha Yusuf adlı sure bitmemişti. Okunacak yerler vardı ama ben dayanamamıştım. Mutfağa gidip zor anlar için sakladığım sigara paketimi aldım. Çok işime yarıyordu bu paket...

Dumanlı ruhuma, dumanlı bir arkadaş iyi geliyordu; yalan yok...

Mutfağın küçük balkonunda küçük bir masam vardı. Güzel, güneşli havalarda, haftasonu olduğunda çay içerdim orada. Bir de böyle öfkeme yenildiğim zamanlarda, sigara...

Sigaramı yakıp balkona çıktım. Pastel renkli bir kumaşla kaplı olan koltuğuma yerleştim. Baharın o dönemi için sıcak bir akşamüstüydü. Üzerime bir hırka alma gereği bile duymamıştım.

Sigaramı küllüğe koyup etrafa bakınmaya devam ettim. Özellikle baktığım bir yer yoktu. Baktığım yerlerden çıkardığım bir sonuç da yoktu. Boş boş bir bakınmaydı benimkisi... Yine maziye dalacak gibi bir halim vardı. Sigaram, mazimle aramızdaki yangındı.

Şiddetle karşı çıkıyordum beynimin geçmişe yönelik ziyaretine... İzin vermiyordum...

Ama olmadı...

Yaşadıklarım yine aklıma gelmişti işte.
Kardeşlerime duyduğum öfke, gözümden kıvılcımlar saçarak çıkan bir nefretin sadece küçük bir parçasıydı. Onlar için iyi hislerimi uzun zaman önce kaybetmiştim. Benim kötü şeyler yaşamamı içten içe istediklerini çok iyi bildiğim halde, başbaşa kaldığımızda konuştukları sözler o duygularına rehber olduğu halde, başkalarının yanında karşıma geçip benim iyiliğim için onu yaptıklarını, bunu konuştuklarını söyleyebiliyorlardı. Etrafa düşünceli kardeş izlenimi verebiliyorlardı, hiç utanmadan! İnsanlar da onlara inanıyordu...

En çok da buna sinir oluyordum.

Böyle yalancılar, nedense hep tribüne oynardı! Daha da önemlisi, o koca kalabalığı nasıl coşturacağını çok da iyi bilirlerdi!

Ben bilmezdim tribüne yüzümü dönüp coşku vermeyi... Bilmezdim, insanları taraftar haline getirmeyi... Zaten o kadar insanın hayatımızda ne işi vardı? Biz bir aile değil miydik? Yaşadıklarımız içeride başka, dışarıda başka olduktan sonra....
Aile olmanın ne önemi vardı, taraftarın ne önemi vardı?

Hele hele pederle validenin amigoluk yaptığı bir ortamda nasıl çıldırmadım ben, hâlâ bilmiyorum. Ama hayır, Yusuf'un Hikâyesi'nde işte tam da burada yollarımız ayrılıyordu.

Ben, hiç kimseyi affetmek niyetinde değildim!

Gebersinler, sürünsünler, ölsünler, bitsinler! Zırnığım kadar umrumda değildi!

Ne oldukları beni ilgilendirmiyordu!

Ve geçmişimde bıraktıkları kanlı yaralardan tertemiz sıyrılıp çıkmalarına izin vermeyecektim!
Onları temize çıkarmayacaktım! Kimin gözünde ne olurlarsa olsunlar, benim gözümde bir caniydiler ve öyle kalacaktılar!

Yusuf'un HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin