Mavi elma hayatıma girdiğinden beri açıklanamayan gizemli olaylar, acayip insanlar ve tuhaf içgüdülerden ibaret olmuştum. Karşımda duran adamın izinsizce fotoğrafını çekmiştim. Bu durum, beni ufak çaplı bir üne kavuşturmuştu. Daha ünümün ve yıllar sonra bulduğum çocukluk aşkımın tadını çıkaramadan istemsizce atıldığım bu anlamsız serüvende, şimdi de ısırdığım elmanın diğer yarısı olduğunu söyleyen Mavi ile uğraşmak zorundaydım. Aklına sahip çık Zuhal. Zaten çok da fazlasına sahip değilsin.
"Ben sana ait değilim Mavi." Kendi silahıyla karşı ateş açmıştım. Daha fazla uğraşmak istemiyordum. Bilmediğim sularda yüzmeye devam edersem boğulacaktım. Belki de hala komadaydım. Uyandığımda bütün bunlar rüyadan ibaret olacaktı. Mavi saçlarım kaybolacaktı. Kırık kolum geri gelecekti. Mavi yok olacaktı. Hiç olmamış olacaktı.
"Neden hiç sormuyorsun bütün bunlar da ne diye?" Mantıklı sorusunu umursamadım. Alt tarafı esrarengiz bir şekilde hayatıma girmişti, saçlarımın rengi değişmişti. Kırık kolumu da unutmayalım. Ve kalbimin deli gibi çarpmasını da. Ona bakınca çarpan kalbimi...
"Uzun zamandır dışarı çıkmadığımdan iyi hatırlayamadım. Ne diyorlardı? Aa, tamam. Aklını mı kaçırdın sen Şapşal?" Yeniden mantıklı bir soru. Akıl kaldı mı ki bende kaçırayım? Göz teması kurmadan dolaptan yeni elbisemi çıkardım.
"Benim bir ismim var Mavi. O da Zuhal." Karşımda eğilerek selam verdi. Hareketleri bilerek ağırdan almıştı. Yavaşça doğruldu. Dudakları yukarı doğru kıvrıldılar.
"Bana isminizi bahşettiğiniz için teşekkürler Küçük Hanım." Gülümsedim. Şaşırtıcı olan ise o da bana ilk kez samimi olarak gülümsedi. İçimi ısıttı sanki. Yine, yine ve yine...
"Peki senin adın ne Mavi?"
"Bir ismim vardı ama hatırlamıyorum. Zaten bana Mavi diyen ilk sen değilsin. Şimdilik Mavi olsun." Bu da bana ilk yalanıydı. Gözlerini uzaklara çevirdiğinde anlamıştım. Hüzün kaplamıştı etrafını.
Aynaya bakmaya başladım. Kendimi yakından incelemem gerekiyordu. Derimin de mavi olacağından korkuyordum.
"İsmini mi hatırlamıyorsun? Bu sence de çok tuhaf değil mi?" Derim mavi değildi. Mavi yakışır mıydı acaba?
Kapıya doğru ağır adımlarla ilerledi. Gözlerindeki mavilik artık bana da bulaşmıştı. Aynı renkti. Kahverengi leke hariç. O leke sadece ona özeldi. Sanki biraz daha büyümüştü. Endişelendim.
"Tuhaf olan birden bire mavileşen senin bana soru sormamak için olan inadındır." Kapıyı kapatıp beni kendimle baş başa bırakmıştı.
Türkiye'nin Asyalı insanlar gibi renkli saçlara hazır olmadığını, Sinan Bey gelene kadar ki geçen süreçte daha net anlamıştım. Etrafımdaki meraklı gözler, masmavi parıldayan saçlarıma odaklanmadan duramıyorlardı. Mavi'ye neler olduğunu sormak istemiştim ama ne kadarına inanırdım ne kadarına hazırdım, bilemiyordum. En azından artık rüya olmadığını biliyorum yaşadıklarımın. Acelemiz yoktu ne de olsa. Elbet, duymak için hazır olacaktım.
Sinan Bey'in arabası önümde dururken gözlerimi gökyüzüne dikmiş, durumu ona nasıl açıklayacağımı düşünüyordum. Arabanın kapısını şoförün açtığını düşündüğüm için bakmadan içeri atlamıştım. Topuklu ayakkabılarla yürümeye alışkın değildim ve eziyetin bitmesi için kendimi koltuğa bırakmıştım. Sinan Bey'i göremeyince boylu boyunca uzandığımı fark ettim. Kapıyı açan oydu. Öksürük sesiyle kendime gelene kadar da uzanmaya devam etmiştim. Sinan Bey, şirin gözlerle bana bakıyordu.
"Acaba benim içinde yer var mı?" Ten rengim kırmızıya dönüşürken kahverengi gözlerinin saçlarımda gezindiğini biliyordum.
"Yeni tarzını beğendim. Mavi Elma temasını mı sürdürmek istedin?" Köşeye sinerken ben, yanıma oturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasíaBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.