Bölüm 48

6.6K 530 76
                                    


Sarıdan kahverengiye akan tarlalar gibi zaman da bir o kadar hızlı geçiyordu. Arabaya ilk bindiğim andan itibaren başlayan gözümü kırpmadan dikiz aynasından arkayı kontrol etme alışkanlığım yerini kesik aralıklarla öylesine bakmaya bırakmıştı. Yanımdaki kadına sormam gereken bir çok soru olduğunun farkındaydım. Hatta belki de bu arabadan inip kaçmam gerekiyordu. İçinde bulunduğum kötü durumu daha da berbat bir hale sokacaktı belki de bu yolculuk. Yine de bu kadın, bana ısrarla şüpheli gelmiyordu. Tabi, biraz önce iki adamı, her ne kadar ölümsüz olduklarını biliyor olsa da, acımasızca katlettiğini unutursak. Bir de kendi iş ve büyük ihtimal yaşadığı yeri de patlattığını saymazsak oldukça masum görünüyordu.    

Onu doğru kaçamak bir bakış atmaya karar verdiğim anda, elini hızla arkaya atıp en yakındaki çantanın içinden cips paketini alıp dişleriyle açtı. Baharatlı koku arabanın içine yayılırken müziği de sonuna kadar açtı. Daha da kötüsü, ağzı tıka basa cipsle doluyken şarkıya yüksek sesle eşlik etmeye başladı. Ağzım açık ve tiksinti dolu nidalarla ona bakarken gözleri benimle buluştu. 

"Ne oldu?" Ağzındaki nemli parçalar bana doğru uçarken kendimi korumak için çikolata paketini yüzüme tuttum. 

"İster misin biraz?" derken cips paketini kucağıma attı. Aslında o manzaradan sonra kimse yemezdi bunu ama acıkmıştım. O yüzden pakete yumuldum. Gülümseyip kendine yeni bir paket açtı. Hava iyice kararmıştı ve bizim yolculuğumuz devam ediyordu. Aynı zamanda fazla soğumuştu. Çok üşümüştüm. 

"Nereye gidiyoruz?" 

"Sonunda şu yabancı kadına sorular sormaya karar verdin demek ki tatlım. Hayır, belki seni kaçırıyorum? Sende bir sıkıntı olduğunu düşünmeye başlamıştım." 

"Bu 'kötü kız', 'havalı liseli' tavırlarını bir kenara koyarsak sizin olayınız nedir hanımefendi?" diyerek lafı yapıştırdım. Ya da ben öyle yaptığımı düşünüyordum. Onun keyfi yerinde görünüyordu. Hatta daha canlı ve mutluydu. 

"Benim olayım," -olayım kelimesine yaptığı vurgudan, o kelimeden pek hoşlanmamış olduğu anlaşılıyordu- "Nereden başlasam ki anlatmaya? Neleri atlasam, neleri anlatsam bilemedim şimdi." düşünürken cips paketine yönelip konuşmaya mola verdi. Çok derin bir konuyu mu bilmeden eşeledim diye düşünmeye başladım. 

"Eğer düşünmek, kafan patlayacakmış gibi hissettiriyorsa o zaman düşünmeyi bırakalım. Ne dersin? Direk konuya bir yerlerden dalalım. Yoksa yemeye devam ederim. Ben, öncelikle yaşlıyım. Görüyorsun ya. Yani ne olduysa ne yaşadıysam hayatımın gençlik denen kısmında oldu, bitti. Hani şu her türlü hatayı yapmaya meyilli olduğumuz asi yıllar var ya." Bir şey hatırlamış gibi duraksamış ve gülümsemişti boşluğa doğru. 

"Ben okumayı çok severdim. Bu değişmedi, hala çok seviyorum. Ama o zamanlar doğaüstü olan her şeye merak sarmıştım. Hani bir konuyu uzattıkça uzatan tipler vardır ya, onlardan biri olarak düşün beni. Üniversiteden sonra yollara atmıştım kendimi. Amacım yeni şeyler keşfetmekti. İnsanlara yardım etmek de istiyordum. Aslına bakarsan tıp eğitimi aldım. Doktordum yani. Bir rotam yoktu. Sadece popüler mekanlara değil de daha köy tarzı, ıssız yerlere gitmek istiyordum. Ailemin maddi olarak durumu çok iyiydi. Zengin de diyebiliriz. Şu rahat kızlardandım yani." Hikayesini anlatırken biraz yavaşlamıştı. Bu yüzden onu sollarken korna çalan adama dönüp camı açtı. Orta parmak hareketi yaptıktan sonra ben de kendimi tutamayıp güldüm. Hele de az önce doktor olduğunu itiraf ettikten sonra bu hareketi komik gelmişti. O da güldükten sonra konuşmaya devam etti. 

"Ne diyorduk? Ha, öyle herkesin bildiği yerlere değil de köylere gidiyordum. Halktan hikayeler, destanlar falan dinliyordum. Tabi duyduklarımı notlar halinde topluyordum. Kendi kitabımı yazmak istiyordum. Doğaüstü olan topladığım bütün hikayeleri kısa kısa yazacaktım. Derken bir gün, Antalya yolu üzerinde biraz ana yolun dışında kalan bir yerde çok güzel, ufak bir şelale gördüm. Şöyle düşün, başkası benden önce bulmuş olsaydı hemen oraya saklı cennet isminde bir restaurant açardı. Öyle güzel bir yer yani. Hemen gidip elimi yüzümü yıkadım o serin suda. Tadına da baktım hatta. Lezzetli su olur mu diye bir soru vardır ya, eğer oradan su içersen cevabını alırdın işte. O kadar güzeldi tadı. 

Mavi IsırıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin