"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Sonuçlarını hiç düşünmeden nasıl yaparsın bunu? Sana ne olacağı umurumda bile değil! Mavi'ye bir şey olursa ne yapacaksın!" derken kopardığı Mavi Elma'ya bakıp ne yapacağımı düşünüyordum. Panik halindeydim.
"Neden bahsediyorsun sen?" Karşımda durmasına dayanamıyordum bu kadının şu anda.
"O kadar aptalsın ki! Sizin bu yıla kadar gelmenizin tek sebebi o elinde tuttuğun elma!" Mavi elmayı üzerime fırlattı. Saçlarını savura savura yerinden kalktı. Umursamaz göründükçe onu boğasım geliyordu.
"Gidip körü körüne koparmadım onu. Ağzını aramıştım elbette. Sandığın gibi aptal falan değilim. Senden çok daha zekiyim. Mavi elmayı ilk ısıranlar biz olduğumuz için birbirimizi sevdiğimiz sürece anlaşmamız geçerli olacak." dedi.
"Mavi seni sevmiyor artık." Bu konuda hala emin olamasam da dudaklarımdan dökülüvermişti sözcükler.
"Sen öyle san. O hep beni sevdi."
"O seni severken bunun büyüden ibaret olduğunu söylerken sen, niye çekip gittin o zaman? Şimdi neden peşindesin Mavi'nin?" Uzakta bir noktaya dalıp iç çekti.
"Bilirsin. Klişe bir söz vardır. Bir şeyin kıymetini kaybedince anlıyorsun. Mavi hep yanımdaydı. Ben özgür olmak istiyordum. Gençtim. Hayallerim vardı. Yeterince uzun zamanım da oldu yaşamak için. O bizi birlikte gördüğünüz adam son kaçamağım olacaktı. Mavi'nin beni beklediğini biliyordum." Nasıl bir kadındı bu? O, hayatını yaşarken Mavi'yi duygusuzca bir köşede tutmuştu.
"Nerede ayrılıyoruz biliyor musun Helen? Eğer gerçekten seviyor olsaydın Mavi'yi, hayatın anlamının, asıl maceraların, gülücüklerin, onunla birlikte acı çekmenin, elini tuttuğunda dünyanın durduğunu bilirdin. Başka yerlerde aramazdın mutluluğu!" Çünkü ben Mavi'yi böyle seviyordum. O, her şeydi benim için.
"Bu söylediklerine gerçekten inanıyor musun Zuhal?" dedi Helen.
"Evet, inanı..."
"Çünkü son günlerini başka bir erkekle boşa geçirdiğini görüyorum. Ben, bu anlattığın şekilde seviyor olsaydım birini, hep onunla birlikte olurdum." Sözümü kesip lafını beynimin ortasına bomba gibi bıraktıktan sonra çıkıp gitmişti. Kanepeye kendimi atıp Mavi Elma ile bakışmaya başladım.
"Ben şimdi ne yapacağım? Sen de öldüğüne Helen de Mavi'yi yeniden elde edeceğine göre aramızdaki büyü bittiği için ölen sadece ben olacağım." Helen bunu biliyordu. Beni direkt öldürmek yerine bu yolu seçmişti. Mavi elmanın ağzını ararken benim öleceğimi öğrenmiş olmalıydı. Onlar, sonsuza kadar mutlu olacaktı. Salondaki aynadan yansımama baktım. Artık tamamen siyah olmuştum. Mavi olan her şey yerini zifiri karanlığa bırakmıştı. Mavi, benim için karanlığa gömülmüştü.
Mavi Elmayı kucağıma alıp dizlerimi karnıma çektim. Bir damla gözyaşı dökülmüştü gözlerimden. Bu ne benim için ne Mavi içindi. Mavi Elma'ya ağlıyordum. Kısa süreliğine de olsa bu hareketli, büyülü hayatı en önemlisi de Mavi'yi bana vermişti. Yalnızlığım, acı dolu bir hikayeyle bölünmüş olsa da kimsesiz değildim uzun zamandır. Hepsini o sağlamıştı.
"Biri, koparılan bir elma için bütün gece ağlayacaksın dese ona okkalı bir tokat atardım." dedim kendi kendime. Son kez sıkı sıkı sarılıp gözlerimi kapadım.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte her yerim tutulmuş vaziyette uyandım. Artık her sabah benim için son olabilirdi. Bu yüzden cama yansıyan turuncu ışıkları ilk kez görüyormuş gibi tekrar tekrar izledim. Elim Mavi Elma'ya gitti. Ama yerinde yoktu. Telaşla etrafı aramaya başladım. Yastıkları fırlattım, kanepenin yerini değiştirdim ama yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasyBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.