Öldüm mü şimdi ben? Öldüysem eğer cennette olmalıydım. Çünkü Mavi'nin kollarında olmayı başka bir şeyle kıyaslayamazdım. Gerçekliğine emin olmak için elimi yanağına koydum. Yumuşak ve ıslaktı. Gözlerinin içi gülüyordu. Bütün gücümle tokadı yapıştırdım.
"Ah! Ne yapıyorsun Zuhal?" Beni kucağından atmıştı. Hatta fırlattı desek daha doğru olurdu.
"Sadece gerçek misin diye kontrol ettim." dedim düştüğüm yerden kalkmaya çalışırken.
"Bunun başka yolları da var. Cimcikleyebilirsin, öpebilirsin. Tokat nedir ya! Bir de sanki düşmanınım. Nasıl vurmaktı o..." Sözünü bitirmesine izin vermeden dudaklarına yapıştım. Başta şaşırsa da o da karşılık verdi. Hemen sonrasında alnımı alnına dayadım. Biraz önce ölüyordum. Dinlenmem gerekiyordu.
"Sen nasıl öğrendin peki? Kim söyledi?"
"Kimsenin söylemesine gerek yok. Ben, seni asla unutmam." Bir tokat daha attım.
"Ama bu sefer ne yaptım! Alışkanlık oldu galiba?"
"Unutmazmış! Bana nasıl bağırdığını unuttun galiba?" Yüzümü, ellerinin arasına aldı. Okşarken ben de kendimi ona bıraktım.
"Hatırladım ya ona bak." Sarıldım. Ama öylesine bir sarılma değildi. Bir sevgiliye, bir anneye, babaya, kardeşe, dosta... Hepsinin karışımıydı o. Kokladım, içime hapsettim kokusunu. Bu sefer karşılığını almak dünyalara bedeldi.
"Ne yaptığını sanıyordun ki? Kendini öldürmekle neyi amaçlıyordun?"
"Biriyle konuştum. Aslında kendimi bir çok kez çaresiz hissetmiştim ama bu sefer pes ettim. Seni kaybetmek istemiyorum. Veya zarar vermek. O kişi bana bu işin sonunda senin zarar göreceğini hissettirdi." Jest ve mimiklerini 'anladım' der gibi hareket ettirdi.
"Annenle konuştum." Yüzü kireç gibi bembeyaz olmuştu.
"Sen annemi nereden buldun?" Onu doğruyu mu söylemeliydim yalan mı?
"Gerçeği duyayım."
"Yine mi dışımdan konuştum?"
"Evet."
"Peki."
"Konuyu değiştirme bence." Dünyanın en anlamsız konuşmasını yapmıştık. Yine de ne demem gerektiğini bilmiyordum.
"Telefonunu kurcalarken..." Böylece gerçeği anlattım. Baştan sona ne olduysa evine gittiğimi bile anlattım. Helen'in babasıyla olan konuşmalarımı da ekledim. Artık neler olduğunu ve sonunun ne olacağını o da biliyordu.
İkimiz de sırtımızı duvara yaslamış, ayaklarımızı uzatmış şekilde tavana bakıyorduk. Bir plana ihtiyacımız olduğu aşikardı. Bundan sonrası kafamıza göre olamazdı. Peki neydi bu plan? Nasıl kurtulacaktık? Mavi gülmeye başladı. Kafamı ona çevirip ben de gülümsedim.
"Nedir bu kadar komik olan?"
"Dünyadaki son büyücü o yaşlı kaçık olamaz. Bu kadar sınırlı değildir. Bir yerlerde mutlaka başkaları da olmalı. Daha iyi kalpli daha az bencil olan." Gözlerim heyecanla açıldı. Olduğum yerden sevinçle zıpladım. Bu, neden daha önce benim aklıma gelmemişti ki?
"Mavi! Sen çok zekisin. Doğru söylüyorsun. Bizi bu dertten kurtaracak birileri olmalı." O da ayağa kalkıp bana sarıldı. Bir yandan sarılmış gülüyor bir yandan da sevinçten zıplıyorduk.
"Ama onlar nerede? Ve biz nasıl bulabiliriz?" Eh, benden de bu beklenirdi. Her zaman olumsuz olanı düşünür bulurdum.
"Çok mantıklı. Düşünelim, düşünelim, düşünelim... Buldum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasiBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.