Ormanda birini sessizce takip etmek hiç de kolay değildi. Sürekli yükselen hışırtılar yüzünden ekstra dikkat etmemiz gerekiyordu. Kemal'in önceden bastığı yerleri hem izliyor hem de az ses çıkması açısından onlara basarak ilerliyorduk. Bu yüzden de çok yavaşlamış, Kemal'den çok uzak kalmıştık. Tek başıma olsaydım Kemal'in izini kaybettiğimi düşünür geri dönerdim.
"Ya kaçırırsak elimizden? Göremiyoruz bile onu!" dedim fısıltıyla. Mavi pür dikkat izleri takip ederken aynı fısıltıyla cevap verdi.
"Ben ve amcam, iz sürme konusunda çok iyiyizdir. Bunun için eğitim almıştık zamanında." Cevap verme gereksimi duymadan sadece başımı sallamakla yetindim. Onlara güvenmeliydim. En azından Mavi'ye güveniyordum. Her ne kadar zamanla birlikte güneş ışıklarını kaybediyor olsak da. Aynı ölçüde umudum da tükeniyordu.
Tuğrul Amca ani bir frenle durunca, olduğumuz yere saplanıp kaldık. Mavi'yle göz göze geldiler. Onlar, sessizce anlaşabilen tiplerdendi. Ben ise aydınlanmak için etrafı incelemek zorundaydım. Sanki ayak izleri azalmıştı. Nereye gideceğimize karar vermeye çalışıyor gibiydiler. Sonunda karar alındı, böylece oldukça eski görünen, dar ve tümsekli yoldan yürümeye başladık. Taş yol bizi, düzlük alana çıkarmıştı. Adımımızı atmamış, temkinli olmak adına ağaçların arkasında kalmıştık. Biraz ilerisi uçuruma benziyordu. Uçurumun hemen kenarında, araziyle uyumlu duran, eski, ahşap bir ev bizi karşılıyordu. Kemal ise ortalıkta görünmüyordu. Doğru yolu mu seçmiştik acaba diye düşünmekten kendimi alamadım.
Eve odaklandım. İlkokulda her çocuğun en az bir kez çizdiği, çalılar içindeki küçük kulübeler gibi görünüyordu. Aslında çok samimi görünse de tedirgin eden soğukluğu da hissedebiliyordunuz. Hadi ama! Kim ıssız bir yere, hem de uçurumun kenarına ev yapardı ki? Elbet de korkunç olacaktı. Karanlık iyice çökmüşken evin ışıkları da yandı. Sarı ışıkların altında iki gölge göründü. Perdeler çekilmişti. Bu yüzden yüzlerini görmesek de iki yetişkin erkek olduğunu anlayabiliyorduk. Sürekli omzumun arkasından etrafı kontrol ediyordum. Mavi ve amcası bana göre çok daha soğukkanlı görünüyorlardı.
Nefesimi içime doldurup, sakinleşene kadar tuttum. Nefesimi yeniden özgürlüğüne kavuşturduğum esnada gölgeler ayağa kalktı. Vücudum isyan edene kadar nefesimi yeniden tutsak ettiğimin farkında değildim. Sağdaki gölgeye odaklandım. Tanıdığım herhangi birine benzetemedim. Sadece görebildiğim, güçlü duran, iri yapıda bir adam olduğuydu. Yüzünü bile görmememe rağmen bu karanlık gölge beni ürkütmeye yetti. İrkilerek diğer gölgeye yöneldim. İşte onu tanıyordum. Gölge, Kemal'in vücut hatlarıyla tıpatıp aynıydı. En azından ona yakalanmadığımız için sevinmiştim. Birazcık da olsa rahatlayabilirdim.
Elimi Mavi'nin omzuna koydum keyiften. Elimin altındaki kaslar çok gergindi. Sağdaki gölgeye odaklanmıştı. O gölgenin sahibi gerçekten babası mıydı? Gölge, parmağını havaya kaldırdı. Bir an için camdan fırlayıp yanımıza geleceğini sandım. Ama gölgenin hedefinde Kemal vardı. Ona doğru tehlikeli görünen adımlar atıyordu. Tartışıyor gibi görünüyorlardı. Kemal'e zarar verir miydi acaba? Verirse ben ne yapardım? Feyza'yı düşündüm. Kendimi onun yerine koydum. Onun üzülmesine izin veremezdim.
Yerimden fırlamıştım ki iki yanımdan da yakalandım. Tuğrul Amca ve Mavi kollarıma yapışmışlardı.
"Başı dertte! Görmüyor musunuz? Onu öylece bırakamayız!"
"Onun da ölümsüz olduğunu unutuyorsun sanırım? Başımızı belaya sokmadan önce geç istersen yerine aşkım." Bu minik detayı unutmuştum. Aşırı dramatik düşünce yapım, bazen detayları unutmama neden oluyordu. İkisi de gitmeyeceğime emin olduktan sonra ellerini çektiler. Eski yerime utançla çömelirken yeniden ayağı fırladım. Aynı güçlü kollar beni son anda güçlükle yakalamışlardı yeniden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasyBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.