Doğaüstü olaylar zinciri içinde olduğuma hala inanmamış olsaydım, şu an kesin inanırdım. Mavi tam karşıma oturmuş, menüdeki bütün yemekleri hızla tüketiyordu. Durmuyordu ve duracak gibi de gözükmüyordu.
"Arada nefes al. Eğer benim nefes almamla sen de alabiliyorsan söyle, daha çok nefese ihtiyacım olacak çünkü." dedim korkuyla. Yemeyi kesip etrafına bakındı. Yeni aldığı mavi tişörtü ile çok sevimli gözüküyordu.
"Seni utandırıyorsam söyle lütfen." Etrafımızdaki bütün gözler, bizi tiksinti ile izliyordu.
"Senin benden kat ve kat yaşlı olduğunu unutmuşum. Espri yapmıştım sadece." dedim güler yüzle.
"Ayrıca, gördüğüm bütün erkeklerden daha kibar yiyorsun. Bir o kadar da fazla tabi." diye eklemiştim.
"Sorularını cevaplayabilirim." dedi yemeye nihayet son verirken. Garson, masayı toplarken gözüme Mavi'nin hiç dokunmadığı domatesler takılmıştı. Ağzını silerken Mavi, çaktırmadan garsona işaret yaparak domatesleri bırakmasını rica ettim.
"Hadi bunu eğlenceli hale getirelim." dedim onun meraklı bakışları arasında.
"Popüler bir oyun var. Karşındakine merak ettiklerini sorarsın, eğer cevaplamaz ise kişi, bir bardak içki içer. Gündüz vakti içki içmeyeceğimiz için domates yiyeceğiz." dedim ve arkama yaslanarak tepkisini izlemeye koyuldum. Meraklı gözleri dehşete bürünürken masada son kalan tabağın domates dolu olduğunu yeni idrak ediyordu.
"Hayır, olmaz. Ben içki içerim. Bana dokunmaz. Eski toprağım ben. Yok, olmaz."
"Domates sevmez misin?" dedim gülümsememi bastırmaya çalışırken. Bana, cevapları vermek için direttiği günlerin intikamını bu şekilde alabilirdim.
"Sevmem. Neden yenir ki domates zaten? Ne tadı var? Neredeyse her şeyin içinde var. Kötü işte çok kötü!" dedi tiksinti dolu bakışlarla.
"Oyun bozanlık yapma."
"Bütün sorulara cevap verirsem yememe gerek yok değil mi? Yanlış anlamadım?" dedi. Kafamı olumlu anlamında aşağı yukarı sallarken tabağa bakıp dudaklarını büzdü.
"O zaman hepsini yiyeceğim." dedi ters köşe yaparak beni.
"Başlayalım." dedim soğukkanlılıkla.
"Kaç yaşındasın?" İlk soruyu sorma şerefi bana düştüğü için basit ilerlemek istemiştim. Oyunu bu kadar basit sanıp keyiflenecek sonra birden hayal kırıklığına uğrayacaktı.
"Sanırım 700-750 falan. Belki de daha yaşlı." dedi öylesine bir şeymiş gibi. Ağzım son noktaya kadar açılırken dilimi yutmamak için kendimi zor tutuyordum.
"A-ama Helen hakkında araştırma yaparken 1800'lü yıllardan bahsediyorduk? Mavi elma ilk o zamanlar ortaya atılmıştı." Arkasına yaslanıp sırıttı.
"Bu, 2 soru eder." Oyunu hemen kavradığı için biraz bozulmuş olsam da ona belli etmedim.
"Sor o zaman süper zeki. Sıra sende." dedim. Uzun, ince parmaklarını çenesine götürdü. Yeni çıkmaya başlamış kirli sakallarının üzerinde gezdirdi.
"O hergele ile aranda ne var?" dedi. Beklediğim bir soru değildi. O yüzden hem şaşırmış hem de keyfim yeniden yerine gelmişti.
"Hergele?" Sinirli bakışlarını boşlukta bir yere sabitleyerek tısladı.
"Şu patronun." dedi. Aslında kimden bahsettiğini anlamıştım ama ondan duymak daha keyifliydi. Beni kıskandığını mı gösterirdi bu sorusu şimdi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasyBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.