Uzun zamandır ilk kez mutlu uyanmıştım. Yatağımdan huzurla kalkmış, camdan insanları ve güzel sokakları izlemiştim. Kahvaltımı sipariş etmiş, çayımı hazırlamıştım. Mavi'yi ve dün gece yaşadıklarımızı düşünüyordum. Beni öptüğünü de tabi. Ne zaman öpücüğü düşünsem kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Beni öperken duygularını test ettiğini söylemişti. Peki bunun için ya Helen'i de öpmesi gerekirse diye düşündüm.
"Öyle bir şey yapmaz. Canım yanar yoksa. O söylemişti." Kafamdaki yoğun düşünceleri ve soruları Mavi'yle paylaşamıyordum. Olayın kaynağına inip her şeyi toptan çözmem gerekiyordu. Mavi Elma'ya gitmeliydim. Bütün bunların sebebi o ve onu üzerimize salan büyücüydü. Mavi Elmayla konuşmak, bütün sorularıma cevap bulmamı sağlardı.
Mavi'nin yanıma gelmesini zihnimden engellemiştim dün gece. Ama şu an engellemiyordum. Yine de ortalıkta yoktu. Bozulmuş olsam da bu duruma, eğer aklındakileri çözmeye yarayacaksa izin vermeliydim. Şehri gezmek için kendimi dışarı attım. Herkes bisiklete biniyordu. Belki Mavi yanımda olsaydı onunla birlikte binerdik diye aklımdan geçirdim. Banka oturup etrafı izlemeye devam ettim. Bisikletli bir çift önümde durdu. Çocuk, kızı tutkuyla öptü. Dün gece aklıma gelmişti. İçimi çekerek oturmaya devam ettim.
Zaman geçtikçe çoğalan bu sessizlik canımı sıkıyordu. Birini öpmek demek ondan hoşlanıyorsun demek değil miydi? Neden bana olan hislerini kabul etmiyordu? Ya da beni öptükten sonra, kendi deyimiyle deneyinden sonra, beni sevmediğine mi karar vermişti? Kafamdaki bütün sorular ve çelişkiler toplanıp üzerime geliyorlardı sanki. Boğulacak gibi hissediyordum. Sonsuza kadar Mavi'nin karar vermesini bekleyemezdim. Bütün büyüsel etkileri kenara atsak bile akıl sağlığım buna dayanamazdı. Bacaklarımı sinirle titretirken yanımda oturan yaşlı kadın delirmişim gibi bana bakıyordu. Doğrulup gülümsedim.
"Are you Okay?" Yabancı olduğumu anlamış olacaktı ki Felemenkçe yerine İngilizce konuşmuştu.
"Yes. I'm sorry." Oradan hızla uzaklaşıp otele doğru yürümeye başladım. Etraftaki bakışlara daha fazla maruz kalmamak için yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Otele geldiğimde yine de yalnız olmadığımı düşünüyordum. Bu oda da bana yabancıydı sonuçta. Evimi özlemiştim. Kendi evimde, kendi eşyalarımla baş başa kalmak istiyordum. Telefonumu alarak odadan çıkacakken göğsümde hissettiğim sancıyla olduğum yerde kalmıştım. Sanki yeniden biri beni bıçaklamış gibiydi. Acıyla yere düşerken elimde ne varsa kendimle birlikte yere düşürmüştüm. Odadaki eşyalar etrafa sıçrarken göğsüme baktım. Bıçak falan yoktu. Görünürde hiçbir şey yoktu. Nefes alamıyordum. Ruhum, bedenimden çekiliyor gibiydi. Ayağa kalkmak için yatak çarşaflarına tutundum. Ama yeterli olmadı. Çarşaflarda benimle birlikte gelmişti. İki büklüm kıvranırken yardım için bağıramıyordum bile. Sonra onu gördüm.
"Mavi?" Bulanık görüntüsü endişe doluydu. Onu netleştirmeye çalışsam da görüntüsü gitgide uzaklaşıyor gibiydi.
"Zuhal! Zuhal sen iyi misin?" Vücudumu taşıyamıyordum. Beni kucağına alıp yatağa koymuştu. Sanki benim bedenim değil gibiydi. Sadece acı bana ait gibiydi.
"Ne oldu sana böyle?" Acı gitgide çoğalıyordu. Daha fazlası olamaz derken daha da beterleşiyordu.
"Yardım et. Lütfen." Görünüşü hala bulanıktı. Dokunuşları yarım yamalaktı.
"Zuhal! Beni engellemeyi bırak."
"Neden bahsettiğini anlamıyorum. Be-Ben seni engellemiyorum."
"Ço-Çok öz-özür dilerim Zuhal. Bö-Böyle olsun istemedim."
"Ne oldu?" Ve birden yok olmuştu.
"Mavi?" Artık onu göremiyordum.
"Mavi! Canım çok acıyor beni bırakma!" diye son kez bağırdıktan sonra acıyla savaşmayı bırakmış, ona tamamen teslim olmuştum.
Ter içinde kalmıştım. Acı artık katlanılabilirdi. Nedensizce ağlamam dışında iyiydim. Mavi'ye bin kere seslenmeme rağmen ona ulaşamamıştım. Telefonunu yemekte ona vermiştim ama şu an kapalıydı. En sonunda benimkinin de şarjı bitmişti. Ona ulaşamayacağımı anlayınca yeniden kendimi toparlanırken bulmuştum. Kendimi tekrar aynı durumda bulabilirim korkusuyla acele hareket ediyordum. Bir an önce eve dönmeliydim. Burada kalmaya dayanamıyordum. Otelden çıkışımı yaptıktan sonra, hemen bir taksi bulup havalananına doğru yola çıktım.
Şanssızlığıma çok güvenmeme rağmen ilginç bir şekilde yarım saat sonraya bulduğum uçak için biletimle birlikte beklemeye başladım. Biraz daha tenha olan bir köşe bulup gözlerimi kapadım. Bütün dikkatimi toparlamaya tek bir noktaya odaklamaya çalışıyordum.
"Mavi." Adını son kez fısıldayarak gelmesini beklesem de ortalıkta görünmüyordu. Bana ne oluyordu? Ölüyor muydum? Mavi ne için özür diliyordu? Göğsüm yeniden sızlamaya başladı. Oteldeki kadar şiddetli olmasa da nefes almamı engelliyordu. Elimi göğsüme götürüp kimseye fark ettirmemeye çalıştım acımı. Anons yapılınca da son kez etrafıma bakınıp uçağa bindim. Uykuyla geçen yolculuğumun ardından evime ulaşabilmiştim. Gecenin ortasındaydım ve ev bomboştu. Pijamalarımı giyip kanepeye oturdum. Dizlerimi göğsüme çekip hala devam eden acımı bastırmaya çalışıyordum. Eskiden bu evin böyle sessiz olduğuna inanmak güç gelmişti şu anda. Bunca yıldır tek başımayken nedense bu ev hiç bu kadar ıssız gelmemişti. Bu ıssızlık beni ürkütmüştü. Ama sıradan biriyle de dolmazdı bu boşluğun yeri. Sinan Bey mesela. Onunla bu ev, ıssızlıktan da beter olurdu. Mavi olmalıydı. Mavi, benimle olmalıydı. Yanağımdan dökülen yaşları sildim. Bu kadar güçsüz olmama çok kızıyordum. Hatta acizlik daha uygun bir kelime olurdu şu anki durumum için. Beni sevip sevmediğine karar veremeyen bir insan için acı çekiyordum. Göğüs ağrım artmaya başlamıştı. Yatağıma ulaşmaya çalışıyordum ki kapı çaldı. Kendimi odaya gidecek kadar güçlü hissetmiyordum. Oteldeki acıdan bile daha sancılıydı şu anki ağrım. Kapıyı açıp gelene bakmadan yardım dilenmeye başladım.
"Yardım et. Lütfen!" Yumuşak eller beni kavrayıp odama götürdü. Sonra da gözden kayboldu. Çığlık çığlığa etrafı yıkarken yanıma gelip beni tutmaya, sakinleştirmeye çalışmıştı.
"İç bunu. İyi gelecek." Bu narin sesin sahibini tanımıyordum. Bir kadındı ama göremeyecek kadar acı çekiyordum. Aslında yabancıların verdiği şeyleri içen biri değildim ama daha kötüsü olamaz deyip bir yudumda bitirmiştim. Aradan çok kısa bir süre geçmesine rağmen bütün kaslarım gevşemişti. Acı yeniden yerini ince bir sızıya bırakırken görüşümde netleşmeye başlamıştı. Hala yanı başımda duran kurtarıcımın kim olduğunu görmek için doğruldum. Mavi gözler, bütün samimiyetiyle benimle buluşmuştu. Tüylerim diken diken olurken acımın sebebini de bulmuştum. Artık her şeyden vazgeçmiştim. Buraya kadardı.
"Merhaba Zuhal."
"Merhaba Helen."
![](https://img.wattpad.com/cover/40343843-288-k552092.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasyBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.