Radyonun sesi sonuna kadar açıktı. Şarkılar birbirini, dakikalar saatleri kovalıyordu. Biz hiç konuşmuyorduk. Arada kaçamak bakışlarımız dışında iletişimimiz olmuyordu. Yol, bizim durumumuz için fazla uzundu. Normalde uzun yol bile sayılmayacak yer sanki her geçen dakika kısalacağına daha da uzuyor gibiydi.
Ne olursa olsun olumlu düşünmeliydim. Olumlu düşününce sonunda her şey olumlu biterdi. Böyle söylemezler miydi hep? Mavi yanımdaydı mesela. Normalde bizim durumumuz için imkansız olması gerekiyorken; o, yine benim yanımdaydı. Yine beni bulmuştu.
Sanki beni duymuş gibi elimi tuttu. Titrediğimi o zaman fark ettim. Hala bana bakmıyordu. Güçlü görünmeye çalışıyor olabilirdi. Duygularını saklamaya çalışıyordu. Elimi öptü. Birden sıcacık oldu içim. Bana böyle hissettirmeyi nasıl başarıyordu? Bu kadar mutsuzken çaresiz hissediyorken sadece elimi tutması bile beni dipsiz kuyulardan kurtarmaya yetiyordu.
Yeni çıkmaya başlamış, kirli sakallarının üzerinde gezdirdim elimi. Sevilmek için sırnaşan kediler gibi davranıyordu. Beni gülümsetip rahatlatmak istiyordu. Mutlu olmam için bana bakması yeterliydi oysaki.
"Aslında az kaldı ama arabanın benzini azaldı. Mola verelim ne dersin?" Kafamı salladım. Uzun süredir oturunca kasılmıştım. Esneyip kendime gelmeye çalıştım.
"Zaten bir an önce gitmek istiyorum. Yolda kalma ihtimaline kesinlikle izin veremem. Dolduralım depoyu." dedim.
"Böyle yapma lütfen. Gerekirse sonsuza kadar bu arabanın içinde kalır sürekli yol alırız. Bizi kimsenin bulamayacağı yerlere gideriz. Her şey iyi olacak. Ama sen de buna inanıp sakin kalmalısın. Anlaştık mı?" Yeniden kafamı sallayıp yola bakmaya devam ettim.
"Şurada var benzinlik. Bak, tam şurada."
"Tamam canım. Gördüm. Sakin ol." Arkama yaslanıp gergin havamı dağıtmak için derin derin nefesler almaya başladım.
"Yiyecek bir şeyler istiyor musun?"
"Açım ama abur cuburla geçiştirmek istemiyorum. Sonra daha çok acıkıyorum."
"Yarım saat mesafede eski ama güzel bir lokanta var diye hatırlıyorum. Uzun yıllardır orada. İstersen orada yemek yiyebiliriz. Tabi eğer duruyorsa. Ben gelmeyeli epey oldu."
"Tamam. Öyle yapalım. Hadi ödeme işini hallet. Patron sensin."
"Tamam Zuhal Hanım. Hemen geliyorum." Alnımdan öpüp göz kırptı. Yapabildiğim en sevimli gülümsememle karşılık verdim. Elini arka cebine sokup markete doğru yürümeye başladı. Her defasında bu kadar iyi görünmeyi nasıl başarıyordu? Halbuki şu an tek yaptığı yürümekti.
Etrafımı incelemeye başladım düşüncelerimi dağıtmak için. Ne zamandır İstanbul sınırları dışına çıkmıyordum acaba? Buraya daha önce gelmediğime emindim. Her taraf yemyeşildi. Çiçekler, kuşlar... Adeta huzur kokuyordu. Sonra gözlerim yola daldı. Zihnimde Mavi'nin cümlesi yankılanıyordu. Sonsuza kadar bu arabanın içinde mutlu mesut dünyayı gezmek. Kimseden korkmadan, çekinmeden. Birbirimize korkmadan, gülerek bakarak...
Derin düşüncelerimden sıyrılmak ve biraz olsun beynimi rahatlatmak için Mavi'nin yanına gitmek istedim. Susadığımı da yeni fark etmiştim. Kapıyı kapatıp markete doğru yöneldiğimde başka bir araç daha istasyona geldi. Arabası o kadar gürültülüydü ki istemsizce oraya döndüm. Eski model bir Mustang, bakımsızlığına rağmen bütün asaletiyle karşımda duruyordu. Bu kadar güzel bir arabayı böyle bakımsız bırakan kişiyi merak ettiğimden biraz ileride durup ayakkabılarımı bağlıyormuş gibi yapıp alttan alttan izlemeye başladım. Arabadan çıkan adam en az araba kadar yaşlı görünüyordu. Saçı sakalı birbirine karışmış, kırışıkları artık belirgin olmaktan da öte hayat bulmuş gibi görünüyorlardı. Aynı zamanda bilge ve acımasız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasyBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.