Bölüm 25

12.4K 1K 92
                                    


Deri kokusunu hayatımın hiçbir alanında sevmemiştim. Eğer bir şeye benzetmemiz gerekirse bu kokuyu, bana nedensizce ölümü hatırlatıyordu. Yüzümü buruşturup gözlerimi açtım. Işık hüzmeleri anında göz bebeklerime hücum etti. Elimle kendimi koruyup nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Rahatsız deri koltuklar ve etraftaki seçebildiğim mobilyalar ile buranın bir ofis olduğunu anlamıştım. Peki kimindi?

"İyi misiniz?" Yanı başımda duran mini kalabalığa baktım. Tevfik Bey, ne yazık ki Helen ve Mavi bana bakıyorlardı. Mavi'yi görmek her defasında daha ızdıraplı bir o kadar da tamamlayıcıydı. 

"İyiyim. Ne oldu bana?" Doğrulup üstümü başımı düzeltmeye çalıştım. En son hatırladığım Mavi'nin beni tanımadığıydı. Tabi ondan hemen önce cam kapının son sürat yüzüme açılması da vardı. 

"Mavi'yi yani Gill'i görünce şaşırıp bayıldınız. Tanıyor muydunuz ki? Neyiniz oluyor? Hani bayılacak kadar ne yaşadığınızı anlamadım? Sizi daha önce gördüğümü de hatırlamıyorum." Helen, kıskançlık dolu sesiyle işkence sorularına başlamıştı. Helen konuşmayı sürdürecekken Mavi onu bakışlarıyla susturmuştu. 

"İstersen kendine gelmesine izin verelim Helen ne dersin?" dedi. Başımdaki ağrı yüzünden Mavi'ye aynen katılıyordum. 

"İş için. İş görüşmesi için gelmiştim ben. Mavi Bey'i oradan tanıyorum. Ama o yüzden bayılmadım. Kafamı kapıya çarpmıştım. Onun etkisiyle bayıldım sanırım." Neden onca yalan arasından bunu seçmiştim ki? İş bulma mevzusu da nereden çıkmıştı? 

"Ne iş görüşmesi?" dedi Mavi. Tevfik Bey'e dönmüştü bakışlar.

"Benim bilgim dahilinde değil Mavi Bey. Kesinlikle haberim yok." Bir kez daha gözler üzerimdeydi.

"Ne iş olursa yaparım ben. Sizinle çalışmak bir zevktir benim için. Çalışmalarınızın büyük hayranıyım. Böyle başarılı bir şirkete hizmet etmek mükemmel olur." 

"İsminiz nedir?" Mavi'nin bana ismimi sorması dünyadaki en acı verici şeydi. Kalbim parçalanıyordu sanki. Buraya geldiğime pişman etmişti bu ufacık soru beni.

"Zuhal." Mavi'nin büyü ile ilgili sözleri aklıma geliyordu. Bu sadece bir büyü. Helen'i sevmiyorum, sadece büyü demişti. Keşke o sözleri hatırlatabilseydim ona. Keşke bunun sadece bir büyü olduğunun farkına varsaydı ve bana doğru koşsaydı. 

"Memnun oldum Zuhal Hanım. Ben, tanıdığınız gibi Mavi. Veya nişanlımın bana taktığı isimle Gill diyebilirsiniz. Yeri gelmişken nişanlım Helen. Tevfik Bey, asistanım." Nişanlım mı? Demek her şey yolunda gitmiş ve biz tanışmamış olsaydık manzara bu olacaktı. En azından mutlu görünüyordu. Helen'e aşık görünüyordu. Ya da ben öyle görüyordum. Ayrıca ilk tanıştığımız zaman adı ile ilgili yalan söylediğini fark etmiştim. Gerçek ismi Mavi olsa da bir ismi daha vardı. Gill, ona Helen'in verdiği bir isimdi. Bana hiç söylememişti. 

"En azından bu kadar çabalamışsınız. Konuşmaya değer. Buyurun. Şöyle oturun." dedi Mavi yarı bıkkın bir tonlamayla. Sevdiğim adamı uzaktan görmek için gelmişken ne ara iş görüşmesine gelmişti konu? Helen ile Tevfik Bey'i odadan çıkarmıştı. Helen her ne kadar itiraz etmiş olsa da. Şimdi baş başaydık artık. 

Bakışlarında tanıdık bir şeyler arıyordum. Umut ışığı olacak kıpırtılar. Ama yoktu. Beni tamamen unutmuştu.

"Mesleğiniz nedir Zuhal Hanım?" Mavi'nin şirketinin ne üzerine çalıştığını unutmuştum. O yüzden düşünmeden cevap verdim.

"Fotoğrafçıyım ben." Kaşlarını kaldırıp beni sorgulayan bakışlar atmaya başladı. 

"Biz, bilim üzerine bir kuruluşuz biliyorsunuz değil mi? Dergi falan değiliz. Ya da okul gazetesi." İnsan düşünmeden cevap verince başına gelebilecek en normal şey buydu işte. Eğer onun yanında kalmaya, konuşmaya devam etmek istiyorsam gerçekten iyi bir yalan daha bulmalıydım. 

Mavi IsırıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin