"Ben size söyledim. Bir kadını kendine getirebilecek tek şeydir çikolata!" Tuğrul Amca'nın sesine takviye olan çikolata kokusuyla kendime gelmeye başlamıştım. Bana, antep fıstıklı olduğunu gördüğüm çikolatayı uzatıyordu. Hatta burnuma sokuyordu demek daha doğru olurdu. Tabi bu beni durdurdu muydu? Asla! Hemen elinden alıp sinirle yemeye başladım.
"Bana kadınlar hakkında bir şey bilmediğimi söylerler bir de! Peh. Ölüyü bile diriltir çikolata." Tuğrul Amca'ya bu soğuk esprisine karşı ölümcül bakışlar atarken koca bir ısırık daha aldım.
"Yıllardır görüşmüyoruz ve seni öldü sanarken karşıma birden çıkıp bir de sevgilimi mi öldürdün? Teşekkürler." Kollarını göğsünde birleştirmiş olan bu yakışıklı adam, uzun parmaklı ellerini ilgisizce sallayıp tırnaklarını düzeltirken gamsızca konuşmaya başladı.
"Birincisi ben öldürmedim. Kendi kendini öldürdü. Ki hiç de ölmüş gibi görünmüyor, vahşice çikolata yiyor hayatında görmemiş gibi. İkincisi seninle görüşmeyi ben istemedim. Sen çıka geldin. Üçüncüsü burada ne işiniz var sizin? Özellikle Tuğrul, seni öldürürüm demedim mi? Nasıl bir cesaret? Ya da çok sıkıldın bu saçma ve günahkar hayatından ölmek istiyorsun? Bunu hemen yapabilirim." Tales, Tuğrul Amca'nın üzerine doğru yürürken Mavi aralarına girdi.
"Gördüğüm en nankör ve küstah adamsın. Seni hayata döndürdüm ben!"
"Evet. Masum bir bebeği öldürdün sen!"
"Sen nasıl beni yıllarca aramazsın baba? Oğlunum ben senin?"
"Sen de bu günahkar hayatın içindesin Mavi! Araştırmadım mı sanıyorsun? Gelmiştim seni görmeye. Ama sen de onun gibisin. Sen de günahkarsın! Benim evladım olamazsın."
"Ehh, yeter! Ben az önce öldüm, dirildim sizin şu yaptığınıza bakın. Sizi var ya parçalarım. Duydunuz mu? Yeter be yeter! Bu ne ya? Hepiniz ayrı bir gizemin parçasısınız. Konuşun, anlaşın. Nefretinizi kusun. Ama siz ikiniz kardeş, siz de baba oğulsunuz. Kendinize gelin!" Bu zihin açıcı ve dikkat çekici konuşmamdan sonra herkes birbirine bakıyordu. Başarmıştım işte. Hepsi barışmıştı derken üçü birden yerde duran, az önce kendimi kestiğim bıçağa doğru koşmaya başladılar. Anladım ki Mavi, babasının kopyasıydı. Ne kadar mükemmel(!)
Çikolatanın kalan kısmını alıp bacak bacak üstüne atarak kanepeye oturdum. Onlar sırayla birbirlerini öldürürken biraz ileride gördüğüm eski, kırık aynayı alarak yerime döndüm. Sanırım Tuğrul Amca'yı sırayla bıçaklıyorlardı. Çünkü en çok ses ondan çıkıyordu. Aynaya bakıp boynumu kontrol ettim. İz falan yoktu. Kan izleri duruyordu. Zaten kısıtlı kıyafetim varken olanı da kullanılamaz hale getirmiştim.
Saçımı düzelttikten sonra salondan geçerek -ki sanırım yanlışlıkla Mavi'nin ayağına basmıştım- gözüme kestirdiğim ilk kapıyı açtım. Burası tuvaletti. Ve iyi bir temizliğe ihtiyacı vardı. Kapıyı çekip bu sefer diğer taraftaki kapıya yöneldim. O sırada da Tuğrul Amca'nın eline bastım. Tabi ki yanlışlıkla olmuştu. Bilerek yapar mıydım hiç? Diğer kapının arkasında beni yatak odası bekliyordu. İçeri girip dolapları karıştırmaya başladım. Evet, yaptığım çok ayıptı ama sonuçta onun yüzünden kan içinde kalmıştım. Gömleklerden birini alıp kanlı kıyafetlerimle değiştirdim. Kenarları kararmış olan boy aynasının önüne geçip kendime baktım. Gömlek, dizlerimin biraz üstünde bitmişti. Fazla müstehcen bu görüntüye takılı kaldım. Kendimi hayran hayran izlerken kavga seslerinin kesildiğini fark ettim. Birine zarar geldiğini düşünerek telaşla arkamı döndüğümde üçü, birbirlerini boğazlarken bana odaklanmışlardı. Donuk ve hayran gözlerle bana bakıyorlardı. Elim istemsizce bacağıma gitti. Gömleği çekiştirip kapatmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Isırık
FantasyBilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.