ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: MARKET

6.5K 560 22
                                    

Sia-Cheap Thrills

Cumartesi günlerimin en iyi yanı, cumadan bir sonraki, pazardan bir önceki gün olmasıydı.

Pazartesiden de iki gün önce olmasıydı, tabii. Bunu unutmamak gerek.

Perşembe gününden beridir, haberler sıkıcı bir şekilde Siyah Süvariler'i anlatıyordu. Ben ise yatakta bağdaş kurmuş Siyah Süvariler'e gelen tüm yorumları okuyup cevap vermemek için büyük çaba harcıyordum. Yavaş bir şekilde yatağımdan kalkıp basamaktan indim. Büyükannem ise televizyon izleyip birçok yorum söylüyordu. Eh, bi süre aynı şeyleri söylediği için artık onu dinlemiyordum.

Meyra kulaklıklarını takmış bir şekilde masaüstü bilgisayarların başındaydı ve beş ayrı bölmenin sekme haline getiriyordu. Beray ve Çınay'da pes atıyordu. Tansu da Beray ile Çınay'ın arasına oturmuş 'mısır kasesi sehpası' görevi görüyordu.

Büyükannem, bizimkilere tezahürat edip:

"Yavrum, oynayın şunu güzelce."dedi. Beray sağ eliyle mısıra uzandı ve ağzına bir avuç dolusu mısırı attı. Çınay ise Tansu'nun sağ elindeki bardağı alıp bir dikişte içti.

Büyükannem küçük fincanları olmadığı için bu akşam markete girmeye beni ikna etti. Eh bizim büyük kupa bardaklarımızı sevmiyordu ki kendisi Türk usulü kahveden başka ağzına bir şey sürmüyordu.

---

Çınay alışveriş sepetinin içerisine oturmuş ve Beray'ın sepeti hızlı itmesi için bir şeyler geveliyordu. Beray ise ona cevabını raftan tuvalet kağıdını üzerine atarak vermişti.

"Eğer biraz daha konuşursan seni öldürebilirim."dedi ve deri ceketinin yakalarını düzeltti. Meyra ise elindeki iki şampuan şişesini bana gösteriyordu.

"Pembe olan mı mavi olan mı?"diye sorduğunda Çınay sepetten lafa atladı.

"Şampuanlara bakmışken diğerler gerekli olan kızsal şeylere de baksaydın."dediğinde Meyra'nın yüzü kızardı ve vücudunu dikleştirdi.

"İhtiyacın olduğunu dolandırmadan söylemelisin."diyerek pembe şampuanı sepete kucağına attı. Tansu, büyükannemin koluna girmiş, bir şeyler hakkında konuşuyorlardı. Raflar arasında dolaşıp gerekli olanları sepete atarken elimi makarna poşetine uzattım. Aynı anda gelen sesle dişlerim gıcırdarken nefesimi verdim.

"Mavi kafa."dedi ve ellerini iki yana açan Yaser'e sahte bir gülümseme ile baktım. Hayır, yakışıklı ve karizmatik olmasına aldanmayın.

Yaklaştı ve elini omzuma kurdu ve eğildi. "Dediklerim hala mavi kafanda değil mi?" diye sordu. Tabi aynı anda elini omzumdan çekmiş ve gülümsemişti. Bir adım geri adım attığında arkama baktı.

"Ah, dostum."dedi ve gülümsedi. Arkamı dönmek istemedim ve makarnamı alıp gitmek için hareketlendim.

"Dostun değilim."diyerek konuşan tanıdık ses ile hafifçe sese döndüm.

"Düşmanın olmadığımda kesin."dedi hızla.

"Şimdilik."dedi Kaya Erez.

Tekrar önüme dönüp yağmur botlarımla yürümeye başladım.

Çınay'ın olduğu sepete makarnayı bırakırken yaşlı bir amca onaylamaz bir sesle:

"Bizim gençliğimizde böyle miydi? Serseri serseri asla gezmezdik."dedi ve yanındaki yaşlı amca ile konuşmaya koyuldu.

Tansu gülümsedi ve fincan takımı Beray'a uzattı. Sepete koymak istemiyor gibi bir hali vardı. Çınay rahat oturmak için ayağını sepetten çıkardı ve markette çalan müzikle bağırdı:

"Beray, hayatım sür şu zımbırtıyı."dedi. Beray gözlerini devirip homurdandı.

"Lütfen şu çocuğu biri evlatlık edinsin."dedi ve kasaya doğru hızlı sürmeye başladı fakat ellerini bırakıp kendi kendine giden sepetin içerisinde Çınay'ı özgür bıraktı. Çığlık atarak ve küfrederek konuştu. Fakat çığlıkları kelimelerin anlaşılmasını engelliyordu. En son ise bağırarak:

"Ebenin nikahı Beray."dedi ve arkada kahkaha atmaktan kızaran suratlar bıraktı. Sepet dondurucuya çarptığı anda Çınay elleri ile kenara tutundu.

Kendini durdurup hızlı bir şekilde sepetten indi ve öfke ile baktı. Sonra ise etrafına bakarak sırıtmaya başladı. Yanına gelen iki kız ona iyi olup olmadığını soruyordu. Beray'a dönüp:"Kesinlikle senin kardeşin değil."dedim. O da göğsünde bağladığı eller ile beraber kafasını salladı ve sonra marketin içerisine atılan molotof ile herkes şaşkınca etrafa bakıp geriledi. Büyük bir markete atılan molotofta neydi?

Kafamızı eğip büyükannemin yanına gittim ve market camının kırılması ile gerisin geriye hareket etmeye başladık.

Kaya Erez bana doğru adım atınca geriye çekildim ve o da kaşlarını çalarak bana baktı ve:"Büyükanneni buradan çıkarmalısın."dedi ve koluma dokunup büyükanneme yardım etmeye başladı. Marketteki kalabalık yüzünden aynı zamanda giren maskeli adamlarla şok olmuş bir şekilde baktım.

Süvariler'in başka grubuydu. Evet, Süvariler'den birçok tane vardı ve bunların Kırmızı Süvariler olduğunu maskelerinden anlamıştım.

Tabi bazıları bizim gibi Robin Hood luk yaparken bazıları ise etrafı karıştıran gruplardan olabiliyordu ve o da bunlardan biriydi. Bizimkiler ile göz göze geldiğimizde yutkundum ve kalabalığın içerisinde sıkışmış bir bedenin çaresizliğini hissettim. Büyükannemi buradan çıkarmalıydım.

Fakat bu olmadan önce olan market kepenklerinin kapanma sesi ile Kaya Erez'in gözlerine baktım. Sanırım daha önemli bir sorunumuz daha vardı. Diğer Süvariler. Siyah Süvariler'den tehlike Süvariler varsa o da Kırmızı Süvariler'di. Onlar hacker değildi sadece kasıp kavurup giderlerdi. Fakat gidişleri her zaman kötü olurdu.

Kısa, biliyorum. Fakat üniversite falan, zor bir süreç. Anlayışla karşılayacağınızı biliyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere.

Bu arada Aksiyon da 49. sıradayız. Bu sıralamalar, sizin oy ve yorum sayınız ile meydana geliyor. Eğer hak ediyorsam lütfen oylayın. Yorumda bıraksanız güzel olur.


KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin