ON ALTINCI BÖLÜM: İŞ BAŞINDA

7.2K 503 68
                                    

Mülti Çınay Özalp, çok sempatik değil mi?

Yarının bölümü erkenden geldi. Teknik olarak saat 00.10 yani zamanında attım sadece az erken oldu. Bu hikaye için ilham perilerim yerine geldi. Çok şükür.

Okul, koridorlarında onlarca ergen insanın olduğu yer. Bu okulun farklı bir yanı varsa o da derslerin iyi olması gerektiği idi. Ama yetenekleri olanlar da alınıyordu. Süvariler, bizleri bulmuş ve beşimizi bu okula yerleştirmişlerdi. Bu can sıkıcı kötüydü. Büyükannemin evinde güvenlik sistemlerine girer ve birkaç küçük hile yapardım. Fakat arkamda iz bırakmış ve Süvariler'in beni bulmasını sağlamıştım. Belki de o kadar iyi değildim. Süvariler ile yaptığımız bir görüşmelerden sonra bizleri gruplara ayırıp kategorilendiriyorlardı. Bence bu o kadar da güzel bir şey değildi. Sonuçta yakalanmasaydık, şuanda Süvariler de olmayacak ve eski hayatımıza devam edecektik. Bu yaşamım da öğrendiğim tek şey ise,

Dünya oldukça tuhaf bir yerdi. Hemde oldukça.

"Yavaş ye, boğulacaksın."dedi Meyra Çınay'a doğru. Elindeki 'snicker' markalı çikolatanın son kısmını da ağzına attı ve paketi Meyra'nın avucuna bıraktı. Ağzındaki çikolatayı birkaç kere çiğnedi ve:

"Bo zohmod oğyu çophe athar mıson?"diye konuştu. Meyra ona alık alık baktı ve çikolata kabını Çınay'ın göğsüne çarptırdı.

"Çöpe atar mıymışım, öküz herif."dedi aynı hızla yanımdan fırtına gibi esip geçti. Çınay ise dolabımın yanına gelip çikolata kabını içine attı. Gözlerimi havaya kaldırırken o omuz silkti ve Meyra'nın çarpmış olduğu bir kızın elinden uçan sayfaların düşüşünü izledi. Aynı anda da ağzındaki çiğniyordu.

"Ben şimdi ne dedim ki?"diye bana sorduğunda gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Ben cevabımı vermeyince o gözlerini kısarak baktı ve ani bir tepki verdi.

"Ah belki de kızsal bir dönemdir, ne dersin ha? Senin bilmen gerekir."dediğinde yanımızdan geçen iki öğrenci bize bakmıştı bile. Elimde tuttuğum altı yüze yakın sayfalık kitabı Çınay'ın kafasına vurdum ve indirip koluna vurmaya devam ettim.

Tansu, Beray ile koridorun başında göründüğünde Çınay benden ultra refleksleri ile ayrılırken aynı anda koridoru inletiyordu.

"Beray, aşkım."diyerek kollarını açarak onu koştuğunda Tansu fotoğraf makinesi ile bu anı yine ölümsüzleştirmişti.

"Hey, hey."dedim ve ekledim. "Beray çekil önümden."

"Beray, aşkım. Hayır, hayır."dedi Çınay.
"Seni öldüreceğim."dediğimde o ise güldü.

"Mavi kafa birazdan kırmızı kafa olacaksın."diyerek konuştu. Sinirim tepeme çıkmış ve onu midesini boşaltmak istiyordum.

"Çınay, öğle yemeğinde bugün köfte çıkacak ve ben sana bugün onları yar etmeyeceğim."dediğim anda Beray'ın arkasına tüneyen Çınay vücudunu dikleştirdi ve sol elini Beray'ın sol koluna koydu.

"Çekil Beray. Zaman, fedakarlık zamanıdır."dedi ciddi bir tonla.

Sonra önümde dikildi ve gözlerini kaçırdı.

"Bunlar siz köfteler için."dedi hızlıca.

Aynı anda kafasına geçirdiğim altı yüz sayfalık kitap ile sendeledi.

"Bu çok sertti."dedi ve sarı kafasını ovmaya başladı.

"Afra biraz konuşabilir miyiz?"dedi arkamdaki ses.

Elimdeki kitabı Çınay'ın üzerinden çektim ve arkamı döndüm.

Yaser Kılıç.

"Ne hakkın da?"diye sordum.

KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin