Üçüncü Bölüm:Kader
Okul dolabımı sertçe kapattım ve birçok başın bana çevrilmesine neden oldum.
Bugün günlerden Pazartesi idi. Gülücük saçmamı beklemeyin.
Elimdeki kitaplar Meyra'nın omzuma dokunması ile yere düştü. Sıkı kavramamamın cezasını şimdi çekiyordum işte. Yere eğilip söylenerek topladığım okul kitaplarını çantama yerleştirip tekrar düşmesini engelleyecektim. Siyah kaplı defterime uzanacağım sırada siyah botlara sahip olan biri defterimin üzerine basıp almamı engelledi. Kafamı hızla kaldırdığım da ucunu tuttuğum defteri alan yeni gelen öğrenciye kaşlarımı çatarak baktım. Eğilerek ayağının altındaki defteri aldı ve o doğrulurken bende onunla beraber doğruldum.
"Geri vermeyi düşünüyor musun?"diyerek sordum. O ise deftere göz ucuyla bakıp:"İnceledikten sonra, belki." diyerek suratıma baktı. Bu surat ifadesi Cuma günü kitapçıdan kitap aldığı zaman ki haline benziyordu. Hafta sonu oldukça sakin ilerlermişti. Projeleri inceleyip köşk tarzı binaya girmeyi planlıyorduk.
Söylediği kitabı rafların arasında bulup kitabın ön kapadığına baktım. Sonra ise adımlarımı müşteriye doğru yönelttim. Boğazımı temizleyip kitabı ona doğru uzattım. Gözlerini gözlerimden ayırmadan elimdeki kitabı aldı ve kitabın arkasını çevirip inceledi.
Ben ise kitapçıda kapının hemen kenarında olan ahşap tezgâhın arkasına geçip panjurları çektim. Gözlerimi kısarak sarı ışıkların aydınlattığı raflara baktım ve önüme koyulan 'İçimizdeki Şeytan' adlı kitapla griye yakın fakat mavi olan gözlerine bakışlarımı çevirdim.
"Aynı sınıftayız."diyerek konuştu sesindeki soğuk hava bedenimi üşütmeye yeterdi.
"11 lira, elli kuruş."diyerek açtığım poşetin içine kitabı yerleştirdim. Siyah deri cüzdanından parasını çıkardı ve bana doğru uzattı.
"Arkadaş canlısı olman ne güzel."dediğinde para üstüne ona vererek, kısa bir bakış attım.
"Can sıkıcı olmaman ne güzel."diyerek cevabımı verdim. Yüz hatları kasılsa da poşeti ahşap tezgahın üzerinden aldı.
"Kaderini çizebileceğini düşünüyor musun?"dediğinde kaşlarımı çatıp ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Fakat cevap vermek yerine arkamda dönüp tezgahın üzerinde birikmiş kitapları alıp yerleştirmek için hareket ettim. O ise, elindeki poşetle kapının olduğu yere gitti. Kapıyı açtığında zilin şıngırdaması ve içeri giren serinlik bakışlarımı ona çevirmeme neden oldu.
"Evet, kaderimi çizebileceğime inanıyorum."diyerek kafamı mümkün olabileceği bir şekilde dikleştirdim. Bu hareketi özgüvenim baş gösterdiğinde yapardım ve bu dışarıdan beni görenin aklına şu düşünceyi getirirdi:
'Burnu hava da.'
"Amy Engel demiş ki: 'Kaderin önceden çizilmişse, pamuklarla sarmalanmış olmanın pek bir yararı olmaz.'"dedi.
Ürkekçe ona baktım ve cümlenin anlamına odaklanamadan dışarı çıktığını fark ettim. Pekala, bu cümleyi daha önceden duymuştum. Fakat nerede duyduğum hakkında en ufak fikrim yoktu. Tezgahın üzerindeki kitapları yerleştirirken, bir kaçının okuduğum kitaplar olduğunu gördüm. Özellikle de Amy Engel'in yazdığı kitabı gördüğümde gözlerimi kıstım.
Bu cümleyi neden söylemişti ki?
Meray'ın kolumu tutmasıyla gözlerimi kırpıştırarak Cuma gün kü olaydan sıyrıldı.
"Afra."dedi sakince. Gözlerim hala yeni gelen çocuğun yüzünde gezinmeye devam etti.
"Tabi, eğer bu defteri istiyorsan ismimi söylemen gerekecek."diyerek tısladı. Neden böyle saçma bir şey istiyordu ki? Onun ismini hatırlamıyordum. Beynimi zorlamak zorundaydım. Cuma günü derste ismini söylemişti. Ben isim özürlüsü biriydim ve o deftere ihtiyacım vardı. Etrafımızda kalabalıklaşan insanlara göz atıp defterimi elinde sallayıp bana bakan çocuğa doğru:
"Bilmiyorum."dedim.
Oğlanın yüzündeki gülümseme söndü ve yerine alan siniri göz önüne serdi. Defteri bana doğru uzatırken ciddi olup olmadığını kontrol etmek amacıyla kaşlarım çatıldı. Elimi kaldırıp alacağım sırada kendine doğru tekrar çekti ve dibime kadar yaklaşıp kulağıma doğru nefesini üfledi.
"Kaya Erez. Sakın unutmaya kalkma yoksa bu defteri asla göremezsin."diyerek elindeki defteri karnıma bastırdı. Defteri tutup onun kulağına yaklaştım.
"Afra Simin. Bu deftere tekrar dokunduğunda müsait bir yerinde bulmuş olacaksın."dedim ve nefesimi vererek ondan uzaklaştım.
Defterden kurtulmam gerekecekti. Fakat biri bulsa bile içindeki kodlardan ve karalamalardan anlayacağını düşünmüyordum.
Dudakları aralandı fakat çarpıkça gülümseyerek yanımdan geçti. Sınıfa doğru hareketlendiğimde sıkıntıyla ofladım.
Arka sıradaki yerime otururken birkaç oğlanın hala haberler hakkında konuşmalarına kulak misafiri oluyordum.
"Ömer, onları bulmak isterdim."dedi. Karşısındaki çocukta:"Onlara katılmak isterdim."dediğinde yanlarındaki iki oğlan kahkahalar attı.
"Onları bulamazsınız."diye soludu. Telefonunu çıkarıp etrafındakilere bir şeyler gösterdi ve:"Bu amblemin anlamı da ne ki?"diye sordu.
"İki mızrak ve çarpı işareti gibi duruyorlar. Çarpı işaretinin ortasındaki kanatlı atı gördünüz mü?"diyerek parmağı ile gösterdi.
"Pegasus, Yunan mitolojisinden."dedi Kaya Erez. Tahtaya bakıyor ve o grupla göz teması kurmuyordu. Dört kişilik grup Kaya'nın sırası etrafına dolandığında Kaya onlara bir bakış attı.
Çocuk telefonu Kaya'nın önüne koyduğunda işaret parmağı ile amblemi gösterdi. Ambleme bakan Kaya Erez sırasından kalkıp doğrultusunu bana doğru çevirdi. Amblem hakkında yorum yaparken gözlerini yüzümden geri çekmedi.
"Yunan mitolojisine inanan bir grup aptal. Yüzlerini boyayıp sirk maymunlarına dönem birkaç kişi."dediğin de etrafındaki oğlanlardan biri:
"Ben öyle düşünmüyorum."diyerek bakışların ona çevrilmesini sağladı."Zeki ve cesurlar. En önemlisi fiziksel olarak kimseye zarar vermiyorlar."dediğinde yanındaki diğer oğlan kafasını olumsuz anlamda salladı. Yerimde kıpırdanıp elbisemi düzelttim.
"Daha kötüsünü yapıyorlar."dediğinde Kaya Erez:
"Onları durdurcak biri mutlaka vardır."diye konuştu.
Beynim de bu cümle yankılanarak tam dört ders geçirmiştim. Yemekhaneye gidip bu uzun arayı yemek yiyerek geçirecektim. Her derse farklı sınıfta ve öğrenciler ile giriyorduk. İlk iki dersim İngilizce'ydi ve Kaya Erez ile aynı sınıftaydım. Ardından gelen biyoloji dersimiz Meyra ile birlikteydi. Garip olan ise Kaya'nın da tekrar aynı sınıfta olmasıydı.
Yemekhanede ki cam kenarında ki masaya oturduğum da Tansu elinde iki tepsi ile geldi.
"Seni gördüm ve sana da alayım dedim." deyince ona gülümseyip teşekkür ettim. Yanıma hızla oturan Beray:"Naber, maviş?"diye sordu. Tansu gülmeye başladığında gözlerimi devirdim.
"Ölümüne açım."diyerek önümde ki patates kızartmasından ağzına sokuyordu. Çınay ve Meyra elindeki tepsilerle masaya kuruldular. Çınay ikinci tepsiyi Beray'a doğru iteledi.
Bu hareketlerine gülümseyerek karşılık verdim.
"Bu projenin altındam kalkabilecek miyiz?"diye sordu Tansu. Gerildiğimi hissedebiliyordum. Omuz silkerek:"Zor olacak."diye karşılıl verdim. Hemen iki masa karşımda oturan Kaya Erez dudaklarıma bakıyordu.
Bunu anlayamasam da başka bir konuya geçmek zorunda olduğumu hissediyordum.
"Sınavlar başlıyor."diyerek haftaya gireceğimiz tonla sınavı düşündüm."Evet."dedi Meyra. Bir gariplik sezmiş gibi yüzüme baktı. Telefonumu çıkarıp bir mesaj yazdım.
"Bir şeyler garipleşiyor."diyerek telefonu onlara doğrultum. Hepsi mesajı inceledikten sonra Tansu:
"Akşam 9.30 ta bize geliyorsunuz."dediğinde onu onayladım.
Kaya Erez'e tekrar baktığımda umursamaz tavrıyla etrafı inceliyordu.
Fakat onda bir şeylerin farklı olduğunu görebiliyordum ve bu farklılık kesinlikle bizim zararımızaydı. Sabahlarına sıradanlık işleyen bir topluluk için farklılık iyi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZ
Action"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabullenen ve duydukları ile adımlarını yönetmeye çalışan insanlar! Işığı göremediniz, renkleri bilemediniz. Dünyanız karanlık, grinin tonları i...