"Durun bu nikâh kıyılamaz."diyerek top şeklindeki nesneyi havaya kaldırarak içeriye paldır küldür giren Çınay karşısında yer alan çeteye kendin emin bir tavırla baktı. Üzerine giydiği kapüşonun şapka kısmında ren geyiğinin boynuzları mevcuttu. Eğer bu karşı tarafın bir üyesi olsaydım şuan da Çınay'a alık alık bakmaktan başka bir şey yapmazdım ki öyle de olmuştu. Hatta karşı tarafta yer alan Beray kardeşine yabancı olduğunu belli edecek şekilde bakıyordu. Fakat Çınay, bu tepkileri görmezden gelerek, daha doğrusu onların verdiği tepkileri anlamayarak, konuşmasına devam etti:
"Elimde gördüğünüz," diyerek elindeki nesneyi kendisinin de görebileceği şekilde indirdi ve devam etti: "bir bomba."derken elinde bir şekerleme varmış gibi davranıyordu. Bakışlarımı Meyra'ya çevirdiğinde kıkırdadığını gördüm.
Peki, biz bu anın tam neresindeydik? Tansu, Meyra ve ben, Abrarm'ın ortak alanı olan bir kütüphanesinde sistemsel bir çöküntüye neden olacaktık. Bilgisayarlarımız ortak bir alanın wi-fi ağına bağlı olmasını hem riskli hem de görünmezliğin sırrıydı.
Pekâlâ, bu ana nasıl geldik? Komrat'ta işimiz bittiğinde bir tren yolculuğu ile Abrarm'a gelmiştik. Burada halledeceğimiz iş, birkaç haftaya mal olmalıydı. Çünkü bu sefer ki grup ya da çete veya örgütün temelleri iyiydi. Ama mükemmel değildi. Uzun süredir internet üzerinden uyuşturucu satışı yapılırken ismimiz kullanılıyordu. Kendilerinin izini takip etmek oldukça zordu. Çünkü kazandıkları paralar ya da bitcoinler hesaplar arasında sürekli transfer ediliyor ve birçok ip adresi işimizi zorlaştırıyordu. Bu sefer Beray sahanın içerisine girmesini sağlamak zorundaydık ve bu esnada Meyra'nın üstün yetenekleri devreye giriyordu. Bizim için çoktan sistem içerisinde sahte kimlik çıkarmış ve bu kimliklerin arkasına bir geçmiş yerleştirmişti. Beray'ı bir çetenin üyesi yapmak oldukça kolaydı fakat istediklerimiz istediğimizin aksinde geliştiğinde sistemi hacklemenin tek yolu kalmıştı. Hazırladığımız virüsler.
Peki, bu virüsler bu çetenin sistemine nasıl girebilirdi? Elbette en kolay yoldan flash disklerden veya benzeri herhangi bir şeyden geçiyordu. Gözlerimle etrafı taradım. Kütüphanenin en sessiz köşesinde hatta insanların uğramadığı bir noktada üçümüzde şu ana kilitlenmiştik. Çınay ve kapüşonundaki boynuzlar sağ olsun. Tansu, Çınay'ın şapkasına mini bir kamera yerleştirmişti ve böylece şuan olanları izleyebiliyorduk.
İşin en karışık kısmı da Çınay'ın konuşma yeteneğine bağlıydı. Elinde sahte bir bomba, virüslü bir flash bellek yer alıyordu. Peki, o flash bellek nasıl adamların bilgisayarını ele geçirecekti?
İzleyelim ve görelim:
Çınay top şeklindeki bombayı cebine sokarken adamların tepkilerini izliyordu. "Gel görelim ki, şuan da buna ihtiyacımız yok bu bir önlemdi. Beni tehdit ettiğiniz anda nasıl bir durumla karşı karşıya kaldığınızı bilmenizi istedim." Dediğinde çetenin lideri öne doğru çıktı:
"Sen de kimsin?" diye sordu. Çınay alaycı bir tavırla konuşarak bize ortamda nelerin olduğunu göstermek adına odanın içinde volta attı. Gri duvar boyası, Beray'ın oturduğu kısımda yer alan bilgisayar masaları ve donanımlar. Takım elbiseli birkaç adam ve odanın ortasına yığılı üzeri örtülmüş ve yeni geldiği anlaşılır görünen bir ton uyuşturucu.
Abrarm'ın karanlık dünyasına hoş geldiniz.
Üzerine sis tabakası gibi bulutun çöktüğü bu şehir dağların arasına sinmiş gibiydi. Fakat ticaretin ana noktalarından biri de buradaydı. Ülkenin en büyük, en eski limanı yer alıyor ve gemilere yüklenen çoğu mal yasadışı mallardan ibaretti. Bilirsiniz, bazı yasa dışı malların en güzel ticareti gemilerdir. İhbar edilmediği takdir de bakılacak en son yer, tabi ki de bu araçlardır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZ
Action"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabullenen ve duydukları ile adımlarını yönetmeye çalışan insanlar! Işığı göremediniz, renkleri bilemediniz. Dünyanız karanlık, grinin tonları i...