Sınıfın kapısından çıkarken gözlerim kısıldı. Meyra saçlarını ortadan iki yana ayırmış ve iki tane kuyruk yapmıştı. Evet, o deliydi.
Oflarken yüzünü astı ve dudaklarını ısırdı. İşaret parmağını boğazından tutarak kendini kesiyormuş gibi yaptı. Sonra da: "Ben hala yaşıyorken beni Starbucks'a götürmeye ne dersiniz?"diye sordu.
Beray, ellerini kot pantolonun içerisine sokmuş ve omuzlarını silkmişti. Havalı olduğunu size belirtmeyeceğim. Zaten ne kadar havalı olduğunu Beray'ın ismi geçtiğinde değişen ortamdan anlayabilirdiniz. Çınay, pencerelerin önündeki geniş pervaza oturmuş ve mavi gözleri ile Meyra'ya bakıyordu.
"Dönerci Mustafa Ağabey varken, Starbucks mı cidden?"diye ona sordu. Meyra dudaklarını bükerek: "Bunu bir son bir isteğim olarak nitelendirsen?"diye sordu. Çınay ise:"O zaman kesinlikle döner yemelisin."diye cevap verdi. Gözlerini deviren Meyra, Tansu'nun koridorun başından fotoğrafımızı çekmesi ile ona kızınca baktı.
"Bir kere de haber ver."dedi sinirle. Tansu ise ne oldu buna bakışlarını attı. Sonra da çantasına kamerayı yerleştirdi. Ben omuz silerken Tansu ve Meyra birbirine öfkeli bakışlar atmaya başladılar. Beray:
"Sınavdan sonra ders koyduklarını biliyorsunuz değil mi?"diye sordu ve nefes boğazımda takıldı. Meyra: "Şaka yapıyorsun?"diye sorduğunda Tansu sırtıma vuruyordu.
"Hayır."dedi o da.
Ve sonra zil çaldı ve öğlen arasının getirdiği karmaşa ile öğrenciler sınıflardan çıktı. Çınay, Beray'ın omzuna vurdu ve: "Antrenmana gitmeliyiz."dediğinde yüzüm asıldı. Meyra da benim gibi tepki ortaya sununca: "Bizde geliyoruz."dedik. Tansu gözlerini kısarak bize baktı ve sonra bizleri onayladı. Beray ve Çınay soyunma odalarına inerken bizde bahçeye çıkmıştık. Sahaların olduğu tarafa doğru yürürken Meyra çocuk gibi zıplıyordu. Tansu ise hiç çiçek görmemiş gibi çiçekleri çekiyordu. Sonra ise güzel çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için resimlere dudaklarını bükerek bakıyordu. Siyah bluz ve siyah kot giymişti. Ayaklarından ise mavi kısa converse vardı. Saçlarını balık sırtı örmüş ve yuvarlak, siyah çerçeveli gözlüğünü siyah bluzunun yakasında asılıydı. Sol kolunda bir saat ve birkaç bileklik vardı.
Meyra ise lacivert bir eteğinin üzerine pembe, şifon bir gömlek giymişti. Sarı saçlarındaki iki kuyruk onu tatlı gösteriyordu. Ayağındaki pembe converse ler ile Bayan Narsia'ya yaş çıkarabilirdi.
Beray ve Çınay soyunma odalarının olduğu koridordaki kapıdan sahaya çıkıyordu. Tribüne oturduğumda göz göze geldiğim Yaser Kılıç ile dişlerimi sıktım. Ne yaptığını halkında hiçbir fikrim yoktu. Hala yüzünde birkaç morluk vardı. Tribünün en önlerini otururken dişlerimi gıcırdattım. Kaya Erez de sahaya giriş yaptığında sesli bir şekilde: "Aman ne güzel!"dedim ve aynı anda sahaya giren dört kişi ile kaşlarım çatıldı. Alnım kırıştı ve oturduğum yerden kalkmak zorunda kaldım. Arkamızda oturan beş kızdan biri: "Kaya'nın vücuduna baksanıza."dediğinde Yaser de sahaya indi.
"Şu yeni gelen çocukta çok tatlı. Adı neydi?"diye sordu başka biri daha."Yaser Kılıç."dediğinde soruyu soran cevap verdi.
"Ian Somerhalder'a ne kadar da benziyor."diye geveledi. Gözlerimi kısarak sahanın ortasına yürüyen dört kişiye baktım.
"Hadi canım."derken Tansu ayakkabılarının çözülmüş bağcıklarını bağlayarak:
"Neler oluyor?"diye sordu. Meyra da ayağa kalkıp: "Kim ki bunlar?"diye sordu. Onlar kim olduğunu bilmiyordu. Ama ben o markette onları görmüştüm. Çınay sahanın kaledeki Beray'a doğru şut çekti ve Beray topu dışarı çıkarırken gözleri ile sahayı taradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZ
Action"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabullenen ve duydukları ile adımlarını yönetmeye çalışan insanlar! Işığı göremediniz, renkleri bilemediniz. Dünyanız karanlık, grinin tonları i...