OTUZUNCU BÖLÜM: İPLİKLERDEN KOZALAR

5.4K 374 177
                                    

Gökyüzü aydınlanıyordu. Güneşin doğmasına belki bir saat vardı. Kuşların cıvıltısının üzerini örten gürültü, şehrin özellikle de Gözcü'de meydana geliyordu.

"Beni özlemiş olmalı!" dedi Çınay, ellerini dizlerine koydu ve öne doğru eğildi. Nefesini düzenlemeye çalışırken Beray da durmuş etrafı kolaçan ediyordu. Tansu terden ıslanmış alnını koluyla sildi ve kırmızı rujundan eser olmayan dudaklarından bir yorgunluk nidası çıkardı. Meyra ise bizden birkaç metre ileri de durmuştu. Gözlerini gökyüzüne dikti ve kaşlarını çatarak Çınay'a döndü.
"Kim özlemiş olmalı, Çınay?"diye sordu. Çınay elini toprak zemine dayayarak yavaşça oturdu.

"Yastığım." diyerek ona hayret edercesine baktı. Bu bakış 'Sen bunu nasıl bilemezsin?' sorusunu içeriyordu. Kaya Erez ise geldiğimiz yolun en uç noktasına bakıyordu.

"Henüz kimseler yok." dedi ve bana doğru döndü. Gözlerindeki renk, gökyüzünün şuan ki griliği ile aynıydı. "Devam etsek iyi olur." dedi sert çıkan bir ses tonu ile. Bu ses tonu Beray'ın ona bakmasına neden olurken Tansu, Çınay'ın yanına oturdu. Beray, Kaya Erez'i dikkatle izledi.

"Hangi tarafta olduğunun farkında mısın?" diye sakince sordu. Fakat bu ses tonunun altında yatan yılan zehri hissedilir cinsteydi. Kaya Erez, Beray Özalp'e doğru birkaç adım attı. Bunu yaparken göz temasını hiç kesmemişti. Çınay yerinden kalkacak gibi olduğunda Tansu onun oturması için kolundan çekti.

"Peki, sen gittiğin yolun, tilkinin yolu olduğunun farkında mısın?" diye sordu ve dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi. Beray'ın çenesi dikti. Kaya Erez sözlerindeki keskinlik ile devam etti.

"Benim yönlendirmelerim ile benim yoluma girdiniz. Belki de kendim sizi yakalamak için buraya getirttim."

"Her ne olursa olsun." dedim soğuk bir ses tonu ile. Kaya Erez bana doğru döndü.

"Tilkinin yolunda kurtlar varsa," dedim ve kollarımı göğsümde bağladım: "Korkması gereken yine tilkidir."

Kaya Erez'in bakışlarını çözmek bu durumda zordu. Çınay bu cümlemin ardından kıkırdamıştı ve: "Hadi gidelim tilki!" diye ayaklanmış ve pantolonun kalçasına yapışan toprakları silkelemişti. Beray solundaki telleri gösterip ve işaret parmağının tellerin ardına doğrultu: "Morai gökdelenleri."dedi. "Oraya gidip otobüslere binelim. Savana Meydanı şuan da karışıktır. Els de inersek bize gidebiliriz."dediğinde onay beklercesine bize baktı. Onu başımla onaylarken Çınay yürümeye başlamıştı. Meyra'nın yanına gittiğinde Meyra yerdeki taşları tekmeler atıyor şekilde buldu ve onu da yanında çekiştirip yürümeye koyuldu. Kolunu Meyra'nın omzuna atarken Meyra kızgın bir şekilde geri çekiliyordu. Fakat eğleniyordu da. Ellerimi kot pantolonumun cebine sokarken Tansu'nun fotoğraf makinesi ile ilgilendiğini fark ederek sorumu yönelttim:

"Ne yapıyorsun?"diye sordum. "Düştüğümde kırılmış olmalı."dedi üzgün bir ses tonu ile. "Dijital değildi film kullanıyordum. Filmleri daha çok seviyorum. Daha kaliteli olduğunu düşünüyorum." dediğinde ona gülerek:

"Belki de nostaljik olduğunu." dediğimde ikimizin yüzünde gülümsemeler oluşmuştu. Beraber yolu yürürken Kaya ve Beray önümüzden ilerliyorlardı. İkisi de sürekli etrafı kolaçan ediyordu.

Morai'ye vardığımızda Çınay'ın isyanları başlamıştı.

"Aç, susuz ve uykusuzum." dedi ve gözlerini gökdelene dikti.

Gökdelenlerin, bir çekiciliği ve ürkütücülüğü vardı. Cam bina yalnızlığı temsil ediyordu. Yalnızdı ve heybetli. Heybetli bir yalnızlıktı, gökdelenler.

Morai gökdelenleri altı bir yana dağılmıştı. Her binanın mimarisi oldukça ilginçti. Aralarında en büyük olanı ise, üçlü kulesi olup tohum şekline benzeyeniydi. Güvenlik üst düzeydeydi ve devlet ile olan ilişkileri oldukça fazlaydı. Morai, iş adamlarının yeriydi adeta. Savana Meydanı kadar büyüktü. Hatta belki ondan bile daha büyüktü. İş adamları buradan diğer küçük-onlara göre küçük-işletmelerini yönetebiliyorlardı.

KURT KOZASI-MAVİ SAÇLI KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin