Melih ölmüştü.Ölmüştü.
Gitme demiştim. Dayan demiştim. Ama o beni duymamıştı bile. Çünkü yetişememiştim ona. Duyuramamıştım sesimi. Ruhu çoktan göçmüştü hayattan.O öldükten iki hafta sonra taburcu olmuştum. Okula gitmedim bir süre. Baya etkilemiştim bu olaydan. Zaten ağrılarım da vardı. Okula gidemezdim. Hala ağrılarım var. Dikişlerim alınmadı daha çünkü.
Ben bu olaydan hep kendimi suçladım. Eğer o depoya gitmeseydik şu an Melih yaşıyor olacaktı. Her gün bunu düşünüyorum. Keşke gitmeseydik. Keşke...
En azından şu an 17 yaşında, daha hayata yeni yeni başlayacak olan genç biri ölmemiş olurdu.
Ben iki haftadır bu acıları, ağrıları çekmiyor olurdum.Ben o an öleceğimi kabullenmiştim.
Bu düşüncelerimi annem biliyordu o yüzden psikoloğa gidiyordum bir haftadır. O kadın sürekli konuşuyordu bir susmak bilmiyordu.'Senin suçun değil. Sen oraya gitmeseydin de Melih ölecekti. Vakti dolmuş. Ölüm vakti gelmiş' falan diye saçmalıyordu.
Dedikleri belki doğru olabilir ama ben kendimi suçluyordum. Ben, biz suçluyduk. O masumdu. Abisinin salaklığı yüzünden ölmüştü. 17 yaşındaki bir çocuk bu işe karıştırılmamalıydı. Ne önemi vardı ki sonuçta biz sebep olmuştuk.
Bu berbat bir şey, vicdan azabı çekiyorum. Bizimkiler de benim gibi hissediyordu. Ama bir an önce kendimize gelmemiz gerekiyordu.
Klişe evet ama ölenle ölünmüyordu. Melih'in abisi yani Caner abi tayin istemişti. Teyzesi mahvolmuştu. Hayatta bir tek yeğenleri kalmıştı. Birini kaybetti. Diğeri polis ve her gün acaba başına bir şey gelmiş mi diye düşünmekten mahvolacaktı. O kadının işi çok zordu.
Caner abiye gelince bütün gençleri kurtarmak için kendi kardeşinin ölümüne sebep olmuştu.
Günlüğü kapatıp, banyoya ilerledim ve karnımdaki bandajı açıp yarama baktım. İlk baştaki kadar acımıyordu. İki hafta sonra dikişlerim alınacaktı. Kolumda da dikişler vardı.
Evet iz kalacaktı.
Ama umurumda değildi ben o depodayken zaten ölümü kabullenmiştim.
Üzerime rahat bir tulum giydim ve kahvaltı için aşağıya indim.Bir şeyler atıştırdım. Arya'yı öptüm. Annem işe gitmişti. Baya sevindim. Çünkü eğer evde olsaydı her sabah yaptığı gibi yarım saat konuşacaktı. Haklıydı. İtiraz edemiyordum da.
Arya'yı Şuara ablaya emanet edip okula doğru yürümeye başladım. Karnım acıdığı için motora binemiyordum. Karnım acımasa bile annem izin vermezdi zaten. Okulun kapısından içeri girdim. Bizim kata doğru çıktım. 11/A yazısını gördüm.
İçim acıdı. Ölmemeliydi. Çok gençti. Masumdu bir kere. İçimde tarif edemediğim şeyler vardı. Her an aklıma geliyordu ve gözlerim doluyordu. Dayanamıyorum. Hem bedenimdeki hem de ruhumdaki acıya. Dayanamıyorum.
Sınıfa girdim. Batın'ın yanına oturdum. Okula gelmediğim zamanlarda notları Karen'den almıştım. Emir sınıftan içeri girdi. Yine aynı şeyler. Yine asık suratlar. Yine pişmanlıklar. İki hafta geçmişti ama kimse hala ilk gün ki şoku atamamıştı üzerinden.
Emir de bu olaydan çok etkilenmişti. Sanki aynı şeyi tekrar yaşıyor gibiydi.
Hastanede brni ziyaret ettiği zamanlar duvarlara bakıp bakıp dalmıştı.Aslında hepimiz çok etkilendik.
Tüm okul çok etkilendi. Kim olsa etkilenir. Yolda yürürken başka birinin öldüğünü duysak yine üzülürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çam Kozalağı "Hırçın"
أدب المراهقينBu hayatta her şey insanın istediği gibi gitmeyebilir. Zorluklarıyla var çünkü hayat. Dünya da ki insanların kötülüğünden gerçek anlamlı hayatı yaşayamayabiliriz bazen. İşte bu kitap, her kötülüğe, her kırıklığa, her iyiliğe rağmen pes etmemeyi aş...