Asil Akın, bir dünya markası. Bunu kendisi değil etrafını çevreleyen kızlar söylüyor. Kendisi de bu durumdan hiç şikayetçi değil. Hangi aklı yerinde olan bir erkek bundan yakınırdı ki zaten ? Tabii bunda babasının genlerinin payını es geçmiyordu. Yakışıklılık, Akın ailesinin erkeklerine işlenmiş tek özellikti. Rahmetli dedesi, babası, amcası ve şimdi de kendisi. Aynadaki aksine gülümsedi genç adam. Amerika defterini bugün itibariyle kapatmıştı. İlk filmiyle burada göz doldurmuştu. Uzaktan da olsa Akın ailesinin göğsünü kabartmıştı. Şimdi yurduna, vatanına dönme vaktiydi. Hem annesini de özlemişti. Ne kadar atışsalar da babasını da özlemişti. Ve o baş belası ikizler. Kulağa şaka gibi gelecekti ama o iki cadıyı bile özlemişti. Gerçi onların gelmesine daha zaman vardı. O zamana kadar Akın malikanesinin tadını çıkarabilir, keyfini çatabilirdi. Kızılcık şerbetim dediği annesinin yemeklerini paylaşmayacak oluşu bile kulağa cazip geliyordu. Hele babasını kıskandırmak...Gülümsemesi anbean büyüdü. Bembeyaz, biçimli dişlerinin dudaklarının aralanmasıyla görünmesine sebep oldu. Harbiden yakışıklı adamdı be! Öyle ki kızlar tipine, yollar da gidişine hastaydı. Bu asillik, tatlılık, karizmatiklikle asfaltı ağlatmaması mümkün müydü Allah aşkına ? Kibir ya da ego değildi bu; güvendi. Normalin biraz üzerinde olan öz güven!
Sakin, olağan her şeyden öte mutlu bir hayatı vardı Gazel Demir'in. Evet, vardı. Bundan 2 ay önceye kadar...Mutluluğu artık fotoğraflarındaki gülüşlerinde asılı kalmıştı. Şimdiyse hayatın onu nereye savuracağını bilmeden bekliyordu. Neyi beklediğini o da bilmiyordu ya da kendisini bundan sonra nelerin beklediğini...Amaçsız, apansız bir bekleyişti onunkisi. Kanatları olmasına rağmen uçamayan kuş misaliydi genç kız. Yaşamın en acı yanını tecrübe etmiş olmanın verdiği yorgunlukla bavulunun fermuarını çekiştirdi. Göz ucuyla etrafa bakındı son kez. Eksik olan bir şey yok gibi duruyordu. Mutlu çocukluk anılarından, annesinin hayat dolu sesinden, babasının huzur dolu nefesinden, kardeşinin bıcır bıcır olan halinden ve kırık, yapayalnız kalbinden başka bir şey yoktu en azından. Ve şimdi ayakları onu, kendisini nelerin beklediğini bilmediği o hayata doğru sürüklüyordu; hem de koşa koşa...
Tolstoy'un da dediği gibi;
Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar:
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Porsche'li Prensin Kayıp Prensesi (TAMAMLANDI)Bu Defa B'aşka- Seri 2
Roman d'amourKliplerimiz; https://drive.google.com/file/d/1FElHtJaIutrcYpEnmXeCFIAWz7cl1RCm/view (Flüt Solo Mustafa Tuna- Sebebim parçasının fonu eşliğindedir.) https://drive.google.com/file/d/125EOhG4QD5jEcZVhUcCjZWMTXhBGGexh/view?usp=sharing Bu hikaye tüm hakl...