BİRİNCİ BÖLÜM
Gün aydınlanmıştı. Mustafa yeni uyanmış, yatakta uykulu biçimde duruyordu. İyi hissetmiyordu. Yağmur sesi duydu, başını çevirip pencereye baktı. Yağmuru severdi. Pencereyi döven yağmurun sesi umut veren bir his canlandırdı içinde. Kış gelmişti nihayet, aylardan beri ilk kez hava bu kadar soğuktu. Kafası yerine gelmeye başlamıştı.
Aceleyle üstünü giydi, içeri gitti. Ailenin diğer üyeleri çoktan kalkıp hayata kaynamıştı.
Kız kardeşi Ayşegül kısa bir süredir özel bir diş kliniğinde hafta sonu asistan olarak çalışıyor. Diğer vakitlerinde orta sona gidiyordu. Hedefi sağlık meslek lisesiydi.
Babası İsa, şehrin bir noktasında sabit olarak simit satıyordu dört tekerli camlı arabada. Astım hastasıydı, zayıftı, ölecek gibi bakışları vardı; ama hayatta kalırdı işte. "Çalışkan ve sebatkâr olursan hayatta elde edemeyeceğin şey yok" derdi Mustafa'ya. Annesi Huriye ise evlere temizliğe giderdi ve hafta sonları pazarlarda meyve sebze satardı. Mustafa'nın iki kız kardeşi daha vardı, ikiz ablalar ülkenin farklı şehirlerinde üniversiteye bu sene başlamışlardı. Biri Türkçe, diğeri beden öğretmeni olacaktı. Para hep dertti bu evde, birçok evde oldu gibi. Gelen para bir yerlere harcanıp gidiyor, ihtiyaçlar paraları hortum gibi çekip yutuyor, elde avuçta hiçbir şey kalmıyordu.
Mustafa, çayı ocağa koydu. Köpeğinin sesini duydu. Dün kasaptan aldığı kemiklerin kalanını vermek için poşeti alıp dışarı çıktı.
Heyecanlı köpeği okşayıp sevdi, kemikleri verdi.
Genç köpeğin arka sağ bacağı yoktu. Onu birkaç ay önce sokakta ölmek üzereyken bulmuş, sahiplenmişti. Köpek, Mustafa'nın sevgisi ve bakımıyla canlanıp hayata dönmüştü. Bazı akşamlar onun yanına oturur, hayatı seyrederdi, geçmişini ya da geleceğini, umutlarını, güzel şeyleri. Köpek de çenesini Mustafa'nın kucağına koyardı, zaman su gibi akıp giderdi o anlar. İkisi de dalardı. Mustafa, son kez köpeğin başını okşadı ve içeri gitti. Kahvaltısını aceleyle yapıp iş bulmak için yola koyuldu. Birkaç gün önce benzinlikte pompacıydı. Çalışma saatlerinin uzunluğu ve uykusuzluk yüzünden. Soğuk gecelerde dışarıda çalışmak katlanılır değildi. Bugün; tutarlı, namuslu bir patron, doğru düzgün bir iş bulsa çok iyi olacaktı.
Otobüs durağına ilerlerken belli ki evsiz olan saçı sakalı birbirine karışmış yeşil gözlü yaşlı adam yaklaştı: "Bir çorba ya da simit parası lazım evlat. Var mı paran?"
Mustafa, ona istediğinden biraz fazlasını verdi. Sonra tramvaya bindi. Kısa bir yolculuğun ardından indi otobüsten. Babası simit tezgahının arkasındaydı, yabancı bir adamla sohbet ediyordu.
"Bu benim oğlum Cemil bey, Mustafa!" dedi İsa. Oğlunun sırtına dokundu gururla.
"Merhaba!" dedi Cemil, elini uzattı, el sıkıştılar.
"Mustafa, Cemil bey işadamı, yapılacak bir iş var, adam arıyordu. Tam da lafının üstüne geldin, tabi Cemil bey kabul ederse, ne dersin Cemil bey?"
Cemil sakallı, kısa boylu ama geniş omuzlu biriydi. Saçları dökülmüş, yanlardan azıcık kalmıştı.
"Çok isabetli olur; tabi Mustafa isterse?"
"Neden istemesin ki?"
Mesele oldu bittiye gelmişti, Mustafa bir şey diyemedi, babası uygun görmüşse gitmeliydi.
Cemil'in acelesi vardı. Az ilerde yolun kenarına park edilmiş beyaz kamyonete atladılar. Trafik yoğundu. Kısa bir süre sonra kamyonet yolun kenarında bekleyen zayıf ve kısa boylu gence yanaştı. O da kamyonete atladı. Yağmur başlamıştı.
"Hoş geldin Fatih! Bu arkadaşın adı da Mustafa."
Mustafa ve Fatih birbirine baktı, el sıkıştılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...