Mustafa ona Ali'nin evinin adresini, Cemil'in ve Ali'nin telefonunu verdi.
"Midye işini konuşursun onlarla."
"Çok teşekkür ederim. Sayende bir hayatım oldu."
"Yapma. Zaten vardı. Ben sadece bücür adamdan hoşlandım. Kibrit kutusu kadar boyla beni yere sermene hayran oldum."
"Kaybol."
Mustafa güldü, odayı terk etti.
Mustafa'nın içinde bir eksiklik belirmişti. Ne olduğunu bilemiyordu. Kendini yapayalnız hissediyordu.
Cadde ilerlerken otobüs durağında bir ilan gördü: Meslek edindirme kursumuza bu ay yeni bir bölüm eklenmiştir: Plastik Sanatlar Kalıpçılık Kursu. (Sanatsal Kalıpçılık)
Hı, bu tam Fatih'e göre bir iş olmalıydı. Ne de olsa Cemil'in midye dolma işi batak olabilirdi. Bu da bir seçenekti. Sonra Fatih'e iletirdi. Yandaki büfeden kağıt kalem alıp ilandaki adresi ve telefon numarasını kağıda yazdı.
Mustafa evindeydi. Annesi işe başlayalı ilk kez eve gelebilmişti. Onunla hasret giderip hoşbeş ediyordu yavru bir kedi gibi.
"İşsizim nice zamandır. Ama aklım başıma geldi. Okula döneceğim."
Annesi buna acayip sevindi. Onu öpüp kucakladı. Kalkıp çantasını aldı, cüzdanını açıp para verdi.
"Bu çok."
"Olsun."
Mustafa'nın hayatına ve kalbine tatlı ışıklar düşmüştü ve kaygıları sona ermişti. Ali gibi o da kayıp kopup parçalarını bulmuş, onlarla bütünleşmişti. Tatlı ışıklar en doğru yolu aydınlatıyordu.
"Eski mahalleye gidip Eflatun'u görmeliyim. Ona borcum var.
Annesiyle bir kez görüştüm. Oradan taşındılar. Uzun zamandır da aramadı."
"Arayıp görüşür müsün, oturdukları yeri öğrenirsin."
"Sonra ararım."
Ev telefonu çalıyordu. Mustafa baktı. Arayan Neslihan'dı.
"Yarın için planın var mı?" diye sordu.
"Yok; neden sordun."
"Kimseye söz verme, yarın beraberiz."
"Ne için?"
"Yarın seni arayacağım." dedi Neslihan, telefonu kapattı.
Ertesi gün Mustafa çok geç kalktı. Öğle geçmişti. Yemek yedikten sonra televizyonun başına kuruldu. Neslihan aradı. Mustafa hazırlanıp verilen adrese gitmeden önce hastaneye gidip Fatih'i ziyaret etti, çok kısa kalıp sohbet etti ve ona para bıraktı.
Mustafa, Neslihan'ın oturduğu apartmanın bahçesindeydi.
Neslihan onu 2 dağ bisikletinin yanına götürdü. 2 de sırt çantası vardı.
"Bisiklet sürüp kamp yapmak nasıl fikir?"
"Hiç yapmadım."
"Ben de.
"Dağlara doğru gideriz. Şehir dışına doğru. Ne bileyim."
"Geberip kalmayalım. Hava buz gibi. Yollar karlıdır."
"Yok canım; ne olacak. Döneriz geliriz. Bütün malzemeler var. Birkaç saat takılıp döneriz ya da ertesi gün döneriz. Ateş yakıp sucuk ekmek yeriz, kahve içeriz. Kafayı güzelce dağıtırız. Güzel olur. Böyle bir serüven ikimize de iyi gelecektir."
"Nerden aldın bisikletleri?"
"Bu ne ki. Peder zengin. Satın aldım. Bu işin seni de heyecanlandırdığına sevindim."
"Güzel olur. Şehirde sıkışıp kalmışız belli şeylere. Bunun dışına çıkıp keşifler yapmak iyi olur kesinlikle. İşten güçten;yani dramdan hiç olmadı sosyal hayatım, eğlencem. Yeni bir şeyler yapmak için vaktim ve param olmadı. Çok eskiden mahallede çocuklarla ateş yakar, patates közler yerdik. O yaz geceleri bambaşkaydı. O ateşi yakmak sorun değildi, patatesi bulmak da sorun değildi. Her evde patates olurdu. Patates en ucuz, en olanaklı yiyeceklerden biridir. Fakirler çok yer patates kızartması."
Neslihan güldü: "Zenginler de patates kızartmasını çok yer. Kısa yollu yemek... Evini arayıp izin alman lazım. Bir arkadaşında kalacağını söyle. Gerçeği söyleme. Annen endişelenir." dedi. Neslihan, cep telefonunun uzattı. Mustafa annesiyle görüştü.
Sırt çantalarını takıp bisikletlerle yola düştüler. Şehir içinde ilerlemek sıkıntılıydı. Şehirler arası yola çıkınca sıkıntı bitti.
Neslihan durdu. Siyah eldivenleri ve bereyi Mustafaya vermeyi unutmuştu. Onları takıınca çok rahat etti genç adam.
Mustafa, eski gücünü hissetmeye başlamıştı, bomboş gecen günlerin ardından bisiklet pedallarına asılmak, bu özgürlük duygusu hiçbir şeye benzemiyordu. Bu iş çok eğlenceliydi, ilerlerken çevresine göz atıyordu, Neslihan önden gidiyordu, arada hızlanıyordu, o zaman Mustafa da hızlanıyordu.
Neslihan, kavşağı geçince gözden kayboldu. Mustafa normal tempoda çevreyi seyrederek ilerlemeyi tercih etti. Durdu, bir sigara yaktı. Kavşağı geçince kızı çoook ilerde nokta kadar küçük gördü. Sonra kız gözden kayboldu yeni kavşağı geçince.
Saatler geçmişti. Mustafa'ının popusu, ayakları ağrımaya başlamıştı. Kar yağıyordu. Bu eğlence can sıkıcı olmaya başlamıştı. Acıkmış ve susamıştı. Durdu, sırt çantasını açıp su alıp içti. Neslihan gözden kaybolmuştu. Hava kararmaya başlamıştı. Mustafa süratlenip genç kızı yakaladı.
"Arkadaş basıp gittin, kampçıların kuralıdır, hava kararmadan kamp yeri bulup ateş yakmak."
"Ne bileyim, unuttum, bisiklet sürmek çok zevkli geldi. Kendimi kaptırmışım."
"Hava kararırsa ateş yakacak odunu nasıl bulacağız?"
"Çok haklısın."
zzA9[/i
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...