Gün aydınlanmıştı. Mustafa kahvaltısını yapıp iş aramak için apartmandan çıktı. Apartman sakinlerinden biri arabasını yıkamaya çalışıyordu, bu işi beceremediği açıktı, göbeğinden dolayı zorlanıyordu. Mustafa, ona yardım etmeyi düşündü. Acıdı adama. Ne var ki zamanı yoktu, kendi işinin peşinde koşturmalıydı. Ama içindeki ses git ona yardım et diyordu ısrarla. Dayanamadı, geri döndü. Adama yardım etmek için kolları sıvadı. Adam bundan huzursuz oldu; ama az sonra Mustafa'nın hareketlerine sempatiyle baktı. Adam eğildiğinde kafasındaki peruk düştü. Mustafa, kel kafayı görür görmez dayanamayıp güldü, önüne düşen peruğu alıp adama uzattı.
"Gülme be; ne yapayım."
"Foter şapka takabilirsiniz ya da lduğunuz gibi görünmekte sakınca yok bence."
"Sevdim seni... Karım saç istiyor."
Derken aralarındaki muhabbet büyüdü ve Mustafa burada ilk dostunu edinmiş oldu. İş aradığından söz edince; doktor Veysel cüzdanını açıp bir kartvizit çıkardı. "Arkadaşım Yusuf sana yardımcı olur, çevresi okyanus gibi geniştir" dedi, "Selamımı söyle." Kartvizitin boş yüzüne gidilecek adresi yazdı.
Mustafa şehir merkezindeydi. Dolanırken trafiğe kapalı ara caddede köfte arabasının başındaki genci hemen tanıdı. Liseden, karşı sınıftan çocuk kız kadar yakışıklı görünürdü ve çevresinde onlarca kız olurdu genelde. Sırf bu yüzden Mustafa gıcık olurdu ona. Onun köftecilik yapması çok ilginç ve şaşırtıcıydı. Mustafa uzaylı görmüş gibiydi. İlk kez ondan hoşlanmıştı. Ama belki de yanlış görüyordu, yanaştı. Coşkun'du bu. Aralarında muhabbet başladı. Coşkun, yarım ekmek köfte ikram etti, ısrarla. Mustafa hayır diyemedi.
"Olayını biliyorum. Yeni dönemde mutlaka okula dönmelisin. Eğitim mühim."
"Eğitimli tonla işsiz var."
"Sen kendi şansını denemelisin. Burada ne sıkıntılar çektiğimi bir bilsen. Babam hasta. Onun yerine bakıyorum. Okuldan izin aldım."
"Zaman ne gösterir bilmiyorum. İyi bir iş bulursam okula gerek kalmaz."
"Yanlış düşünüyorsun."
Mustafa Coşkun'la el sıkışıp oradan ayrıldı.
Kartvizitte yazan adresi bulmuştu. Tarihi konağa benzeyen 2 katlı binaya ve elinde tuttuğu kartvizite bakıp karşılaştırma yapıyordu heyecanla, defalarca, heyecandan. Doğru yerdeydi!
Girişte, "AY IŞIĞI KÜLTÜR EVİ" yazıyordu. İçeri döner kapıdan girdi. Kimseyi göremedi. Sekreter masası boştu.
İçeriyi incelerken beklemekten çok sıkıldı. Masada duran kağıt ilişti gözüne, kalemi alıp bir şeyler yazmaya başladı. Eskiden ara ara şiir yazardı. Kısa bir süre sonra beyaz koridorda bir kapı açılınca Mustafa korkuyla geri çekilip baktı gelene. Aygır gibi boylu poslu güzel bir kız göründü. Yüksek topuklu siyah ayakkabılarının tıkırtısı çınlıyordu içerde. Kara saçları dalga dalgaydı. Altında siyah mini etek, üstünde beyaz bluz vardı, fuları kırmızıydı. Çiçek bahçesi gibi bir genç kızdı işte. Martı gibi süzülerek gelip yerine oturdu. Gülümsedi kibarca.
"Hoşgeldiniz! Ben Neslihan. Size nasıl yardım edebirilim?"
Mustafa ne diyeceğini unuttu bir an: "Ben Mustafa, iş için gelmiştim, Yusuf beyle görüşebilir miyim? Beni Veysel bey yolladı."
"Hı. Elbette." dedi Neslihan. Bilimsel bir teori gibi değil; son derece candan biçimde, gülümseme destekli, "gerekli bir arkadaşa ihtiyacımız vardı. Gelmekle ne iyi ettiniz."
İş başvurusu için gereken belgeleri söyledi.
"Askerliğimi yapmadım. Sorun olur mu?"
"Ben de yapmadım" dedi Neslhan, hiç beklenmedik bir kahkaha attı, yüreği ağzına gelir gibi. "Sorun olmaz." Genç kız gülünce bambaşka biçimde güzeldi. Dört nala koşan beyaz atları yüreğe getiriyordu. Mustafa, çarpıcı kahkahaya tutkallanmaya başladı bir an, ayıldı.
Mustafa o gün gerekli belgeleri alıp getirdi. Neslihan belgeleri inceledi. Mustafa'ya işe alındığını söyledi.
"Sigorta yok. Yemek var. Maaşını Yusuf bey belirler. Dolgun bir maaş vereceğini sanıyorum. Yarın işe başlayabilirsin."
Ertesi gündü. Mustafa kültür evindeydi. Neslihan'ın masasının yanında ot gibi oturuyordu. Neslihan bilgisayar başında bir iş yapıyordu: "Sessiz birisin galiba."
"Yok da. Bilmem ki."
Mustafa ne diyeceğini bilemedi. İş arkadaşları genelde gariban tiplerdi. Çarpık bacaklı herifler, eğri burunlu adamlar, zayıf amcalar, dindar sakallılar, kısacası dişleri sararmış tipler, bıyıklı bakımsız sıradan, halktan insanlardı. Emsali Fatih gibi tiplerdi işte.
"Ben anlatayım" dedi Neslihan," Burası normalde dokuzda açılır, işi sonra konuşuruz, hemen sıkmayayım seni. Bu aralar geceleri uyumakta zorlanıyorum." Neslihan o kadar rahattı ki, sanki bir dostuyla muhabbet ediyordu. Diksiyonu düzgündü ve onu dinlemek çok rahatlatıcıydı. Ses tonuna kapılıp gitmişti Mustafa. Neslihan Mustafa'yı içerde gezdirmeye başladı. Sonra mutfağa girdiler.
"Konuklar geldiğinde çay ya da kahve yaparsın. Gerekli bütün malzemeler var. Tost yaparsın. İşte böyle şeyler. Öğle yemeğini burada yapar yeriz."dedi Neslihan. "Dolabı açıp gösterdi. "Her şey var. Malzemeler bittikte gidip marketten alırsın."
"Kolaymış."
Mutfaktan çıktılar. Neslihan masasasına kurulurken Mustafa'ya kitaplığı işaret etti: "Sıkılırsan gidip kafana uyan bir kitap alıp okuyabilirsin."
Neslihan, bilgisayardaki işine daldı.
Öğleden sonraydı. Mustafa boş durmaktan sıkıldığı için tuvaleti temizleyip içeri geçti.
Kısa boylu, zayıf, kartal gagası gibi burnu olan genç bir adam Neslihan'la bir şey konuşuyordu. Mustafa mutfağa gidip ketılda çay yapmış, geriyordu. Konuk gitmişti.
"Ben de çay yapmıştım, gitti demek."
"Boş ver onu. Yandaki telefon mağazasında çalışıyor. Sık sık bir bahaneyle gelip soru soruyor, muhabbet açmaya çalışıyor. Benden hoşlanıyor. Bir daha gelirse ters ters konuş da kurtulayım şundan. Ben kırmak istemiyorum."
"Tamam; ama ben kötü olurum çocukla. En iyisi şöyle yapalım. Bu kız berbat birisi, sen daha iyilerine layıksın türünden söz söylersem daha iyi olur."
"Peki. Çayları biz içelim."
Çay içiyorlardı.
"Çay güzel olmuş, bu işten anlıyorsun." dedi Neslihan.
"Fatih kadar değil."
"O kim?"
"Bir dostum."
"Bu işi sevdin mi?"
"Evet."
i
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...