"Annemle babam evlendiğinde hiçbir eşyaları yokmuş. Gazete kağıdı üstünde menemen türünde şeyler yerlermiş. Sonra çalışmışlar çabalamışlar, her şeyleri olmuş. Birbirlerini yemeye başladılar ve babam hepsini çalıp tüydü gitti bir yere. Ama severim onu. Kızamam. Tüymek; bunu da sizin mahallede öğrendim. Şık kelime. İlginç." Güldü. Önlerinde el ele yürüyen çifti işaret etti: "Bunlar birbirine gerçekten âşık.
"Neden elimi tutmuyorsun?"
Mustafa kızın elini tuttu.
"Sen bana gerçeten âşık mısın?"
"Elbette."
Acı ve zor gerçeklerin içinde aşk ancak masaldı Mustafa'ya göre. Zaman içinde birbirine çok âşık çiftleri ayıran binlerce sebep çıkardı ve aşk yenilmeye mahkumdu. Birçok konuda olduğu gibi aşk konusunda da Mustafa sevgilisinin tam tersi düşüncelere sahipti. Önemli olan onun yanındayken iyi hissetmesiydi. Başının çevresinde meleksi pırıltılar dönse de göstermezdi. Kızın korumacı ve şefkatli yaklaşımlarını seviyordu, güven veren güzel bakışlarını. Kız kendini hissettirmesini beceriyordu. Zor koşulların ve acı gerçeklerin güzelce patakladığı Mustafa'nın bir masala ihtiyacı vardı. Genç yaşta ölen kimi arkadaşları vardı, kimi intihar etmiş, kimi
cezevine düşmüştü. Acaba günün birinde benim kaderim de mi böyle olacak diye sorardı kendine. Bu kabustan çıkmalıydı. Ama nasıl çıkacağını bilemiyordu. Kötü her şeyi unutturacak bir güneşti Eflatun ya da bir gölgelik. Gölgelikte dinlendikten sonra yaşamının sıkıntılarına dönerdi. Çok ikna edici bir rüyaydı. Ona bakınca hafiflediğini hissederdi. Güç bulurdu ertesine güne uyanıp mücadele etmek için. Yangın çıkışıydı Eflatun. Mucize gibi bir şeydi ve bütün mucizeler bir gün biterdi. Olsun. Mustafa buna her zaman hazırlıklıydı. Kızın onu sevmesine hayret ediyordu. Onun için hiçbir şey yapmamıştı, onun için mücadele etmemişti, ona ufak ya da güzel hediyeler almamıştı. Onun kalbini kazanmak için eğilip bükülmemiş, hiç ağlamamıştı. Kızın alakası nerden kaynaklanıyordu? Sağlam bir sebep göremiyordu. Yoksa yıkılmaya mahkumdu. Mustafa'nın annesi; "Her şey sınanır ve gerçek ortaya çıkar" derdi. Zengin semtten gelen güzel kız ne bilsin hayatın amansız darbelerini? Mustafa'nın hayatında bir dert biter, öteki başlar, bir bela biter, öteki hemen sokulup pis pis sırıtırdı. Eflatun iyi kalpliliği ve acı görmemiş olumlu karakteriyle konuşup duruyor, hiçbir hilesi, yapmacık hareketi yok; ama nereye kadar? Fırtına başladığında ilk düşündüğü kendi canını düşünmek olacaktı. Kibar genç kız o çevrenin koşullarına ve Mustafa'nın hayatına dayanamazdı. Sert koşullarda büyüyen bir işçi kız olsaydı Mustafa onu kaybedeceğini düşünmezdi; ama işçi kızın çekiciliği de olmazdı ki. Eflatun'un zengin, kibar, ince havası kelimelerinden, davranışlarından, her şeyinden yansırdı, elmas gibi parlardı. Çirkefleşmeyi, ucuzlaşmayı hiç bilmezdi. Küfür bile etmezdi en basitinden. Her istediği kolayca önüne getirilmişti ailesi tarafından, çatışmalı durumları hiç yaşamamıştı. Ekmek, geçim kavgası hiç vermemişti. Genç kız dişiyle tırnağıyla hiç mücadele etmemişti. Kavga bilmezdi. Hırsı yoktu. Sakin sakin bakıp konuşur, genelde düşünceli hareket eder, karşı tarafı mutlu etmeye çabalardı.
Eflatun çevresine bakındı: "Bu simitçiler de nereye gitti, aramasan bir sürü görürsün! Yere batcısalar. İsa amca hariç. Gidip ondan alsak?"
"Uzak."
D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...