Kafa kafaya veren gençlerin sohbeti dallanıp budaklanarak iyice koyulaştı. İkili âdeta birbirine kilitlenmiş, işi gücü unutmuş; saatlerin süratle geçip gittiğini anlayamamıştı.
Fatih dedi ki: "Hiiişt. Sessiz ol. Aşağıda sanki biri dolanıyor?" Korkuyla sus pus oldular.
Cemil'in sesini duydular: "Şu sefillerin yaptığına bak! Ben de bunlara inandım. Bunları adam yerine koydum. Bitkisel hayattaki 2 adamı getirsem çok daha iyi randuman alırdım. Zora dayanmayıp kaçıp gittiler belki de."
Cemil, çevreyi incelerken söylenip duruyor, çok ağır, hiç bilinmedik küfürler sallıyordu. Deliye dönmüş; âdeta kudurmuştu.
İkili endişeyle birbirine baktı, solukları kesilmiş, kıpırdamıyor, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Öte yandan bu durumu gülünç bulup ses çıkarmadan gülüyorlardı.
Mustafa, fısıldayarak bozdu sessizliği: "Ne diyeceğiz adama? Çok kızgın. Toparlayabilirim ama."
"Nerdesiniz çocuklar? Yer yarıldı da içine mi düştünüz?"
"Buradayız Cemil abi" diye yanıt verdi Mustafa, "yukarı gel."
Cemil, süratle geldi yanlarına: "Çocuklar, baktım da işler olduğu gibi duruyor, ne yaptınız gün boyu? Lak lak mı? Yarım saat sonra hava kararmaya başlayacak. Sabah size talimat vermedim mi?!
Mustafa dedi ki: "Fatih balkondan düştü ve nerdeyse ölüyordu, benim de moralim çok bozuldu, doğru düzgün çalışamadık, Fatih'in kafasına dikiş atılması lazım."
"Fatih, aç pansumanı. Bakacağım."
"Açarsam kanayabilir. Çok da fena değil. Ama sanırım dikiş atılması lazım."
Cemil sıkıntıyla oturdu yanlarına, dedi ki: "Of! Seni hastaneye götürmemiz lazım arkadaş, kafayı kırmışsın, onu bir güzel tamir ettiririz. Hiç meraklanma. Sağlık en önemli şeydir hayatta."
Fatih sordu: "Güneş yok ve güneş gözlüğü takıyorsun?
"Sorma. Çay var mı?"
"Aynı demi kaynatıp durduk; ama santim santim tükettik. Çıkar sanırım."
"Onu dök" dedi Fatih, "Cemil abi için bir parça dem saklamıştım."
"Vay be! Aferin evlat. İnce düşünmüşsün. Bravo."
Cemil onların yanına oturdu, teekenin üstüne: "Şunları alın." Poşetten çıkardığı birer ekmek tavuk döner ve ayranları verdi, üçüncüsünü de kendi yemeye başladı. "Ben de sizin gibi öğleden beri yarım ekmek döner yedim sadece. Öğle yemeğinde size üç dört çeşit yemek ve tatlı getirecektim. Uğrayamadım yanınıza. Kusura bakmayın."
Fatih, gidip su aldı, çayı demlenmeye koydu taş ocağa.
"Bu ocak kimin?" diye sordu Cemil.
"Benim" dedi Fatih.
"Bunu bana satsana. İyi para veririm."
"Olmaz. Babamın hatırası."
"Yemişim babanı, ver la bunu bana!"
Mustafa dedi ki: "Yeni ölmüş adamcağız."
"Özür dilerim Fatih. Ne bileyim."
Cemil'in gözü kaşınmıştı, güneş gözlüğünü çıkardı, bir gözünün orardığı ortaya çıktı
"Aaaa, abi gözüne ne oldu?" diye sordu Fatih.
"Kapıya çarptım. Bugün çok talihsiz bir günüm. Hiç istemediğim şeyler oldu, böyle günlere alışkındım oysa ve böyle günlerde dövüşgenimdir. Zor günlerde en mücadeleci hale girerim. Ama bu kez nedense keçileri kaçıracak gibiyim. Birini boş yere öldürecek ya da sevecek gibiyim. Kafam acayip sisli. Çıldırmak işten değil. Namuslu olmak sanki suç, hep çakallara denk geliyorum. Bana borcu olan adamın iş yerine gittim. Yoktu. Belki de saklanıyordu. Burdaki işin parasını da almaya çalıştım. Adam vermemek için direndi durdu. Ama paramı bırakmayacağım onda. Umarım paramız içerde kalmaz. Kalırsa da cebimden öderim emeğinizini karşılığını. Burdaki işi de yarın bırakırız herhalde. Bilemiyorum. Çok sıkıldım bu inşaattan. Sizin gibi iki gencin burada olması o kadar tuhaf ki." Delice güldü.
Mustafa ve Fatih birbirine baktı bir an şaşkınlıkla. Cevabı onun vermesini beklerken ellerindeki tavuklu ekmeğe yumulmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...