Mustafa, kültür evindeydi. Akşam yaklaşmıştı. Neslihan durgun ve düşünceliydi. Mustafa kahve içiyordu. Neslihan bilgisayarda klasik müzik açmıştı. Bugün ilişkileri daha da samimi bir boyut almıştı. Neslihan çocukluğundan söz etmeye başladı: "Eskiden; yani ben çocukken çok daha güzeldi her şey. Bisikletle sahil yolunda mahalleden arkadaşlarla gezer dururduk. Böyle bir şeye ihtiyacım var." Gözleri doldu. Gözyaşlarını sildi hemen.
"Buranın işi bitti artık. Seni oyaladım."
"Anlamadım."
"Farklı bir şey yapalım. Kurtlarımızı döktürecek bir şey. Ne dersin?"
"Olabilir."
Genç kız, kalın altın kolyesini çıkarıp uzattı: "Seni oyaladığım için."
"Anlamadım. Bugün çok tuhafsın. Bunu alamam."
"Her şeyden bıktım. Bir değişikliğe ihtiyacım var. Sana bugün gerçekleri anlatacağım. Sen buraya geldiğin gün işe başladım. Ondan 2 gün önce okulda dostum kız arkadaşlarımla sorunlar yaşadım, okulu bıraktım. Bu işi buldum. Burada sıkıntıyla beklerken geberiyordum. Ailemle de sorunlarım var. Okula dönmemi istiyorlardı. Boğulacak gibiydim. Sen girdin içeri. Masadaki kağıda yazdığın şiiri okudum, çok sevdim. Karakterli biri dedim, dedim kendime onunla kafayı dağıtabilirim. Kimseyle konuşamıyordum. Otobüste birini görürsün; hiç tanımazsın ama seversin. Kan çeker. Onun gibi bir şey. Seni kaçırmak istemedim. Senin iyi biri olduğunu anlayınca da oyunu sürdürmek istedim. Senle konuştuktan sonra bozuk psikolojim düzelmeye başladı, işi bırakmaya karar verdim. Kusura bakma. Seni aldattım istemeden. Benim için en iyisi okula dönmek. Liseyi bitirip üniversiteye başlamak. Öğretmen olacağım. Edebiyat öğretmeni... Bana çok kızdın, değil mi? Bir şey demeyecek misin?"
Mustafa kahkaha atttı: "Benzer sorunlarımız var. Hep diyorlardı, benim için de en iyisi okula dönmek."
Neslihan sevinçle güldü. Kültür evinin sahibini arayıp işi bıraktığını söyledi. Kültür evini kapatıp çıktılar.
"Kültür işi bize göre değilmiş" dedi Neslihan, kahkaha koptu aralarında.
Neslihan Mustafa'nın telefon numarasını aldı, yoluna gidiecekti.
"Bilader, bir bel çantası taşı, bir kalem, not defteri, ıslak mendil, tertipli ol." dedi Neslihan. "Öyle gökyüzü gibi gezemezsin."
Mustafa mutlulukla güldü: "Sende şairlik var kız."
"Hayır; asıl sende."
O giderken tepesinde, etrafında uçuşan kar tanelerini seyretti Mustafa. Neslihan gibi bir dost edindiği için çok mutluydu. Çevresine baktı keyifle, çocukluk günlerindeki gibi. Akşamın en tatlı saatleriydi, iyi değerlendirecekti.
Mustafa Ali'nin evinin önüne yaklaştı. Ali bahçede ızgarada balık pişiriyordu lambanın altında. Yanında yeşil gözlü yaşlı evsiz vardı. Mustafa ara ara karşına çıkan evsizi hemen tanıdı.
"Hoş geldin genç, nasılsın?" dedi yaşlı adam.
El sıkıştılar.
"Teşekkür ederim amca" dedi Mustafa, "burada olmana sevindim. Postu iyi bir yere attın bence."
Gülüştüler.
Yaşlı adam sandalyesini işaret etti oturması için.
"Yerime otur." Yaşlı adam Ali'ye döndü: Ali, sıkıldım, oturmak bana göre değil. Az dolaşıp geleceğim."
Yaşlı adam gitti.
"Cemil yok mu?"
"Beni sevmiyor musun?"
"Seviyorum da... bozulma. Şu adamcağızı yemeğe davet etmene sevindim."
Ali, gülümsedi, dedi ki: "Cemil bir gün mahallede bira alıp eve dönerken bizim yaşlı adam gelip çorba ya da simit parası istemiş. Cemil ona acımış ve döner ısmarlamış, kopamamış ondan, sonra beraber içmeye başlamışlar. Cemill'e evde ilk geçirdiğimiz gece ona çocukluğumdan, ailemden, geçmişimden, söz etmiştim. İhtiyar ve Cemil'in sohbeti koyulaştırınca Cemil adamın babam olduğunu anlamış. Moturu babamın kaldığı harabe eve bırakmış. Sat bunu, parasını harca demiş babama.
Babam motorun çalıntı olduğunu, Cemil'in suçu onun üstünde yıkmak istediğini düşünmüş, ses de çıkaramamış bana zarar verir diye. Babam birkaç ay önce hapisten çıkmış. İftira sonucu 20 yıl yatmış. Oysa annem onun için hep kötü şeyler anlatmıştı. Onu iyice unutayım, hatırlarsam da nefretle hatırlayayım diye. Aralarındaki geçimsizlik işte. Babamın berbat biri olduğunu çizmiştim kafamda hep, çok kinliydim. Onunla ilk karşılaştığımda bana öyle güzel bakıyordu ki, bir an bütün söylediklerinin yalan olduğunu düşündüm, o konuştukça gözlerinden rüzgârlı biçimde akan ruhunun ışıltısını gördüm. Daha önce kimsenin ruhunun ışıltısını görmemiştim, bu ilkti ve o şey gözle görülmez; ama ben gördüm. Çok acayip, muazzam bir andı. Babamın ruhu çok güçlüymüş, iyiymiş ve güzelmiş. Anlattıklarına inandım ve onu bağrıma bastım. Annem bana bir sürü palavra sıkmış. Babamın çakal suratlı, kısa boylu pis bir adam olarak hayal ederdim; ama gerçeği bambaşkaymış. O an bir sokak köpeği geldi yanımıza, babam onu okşadı, bazı toplumların köpek yediğini anlattı, başka bir şeyler anlattı. O an bana baktı, ben ona aktım. Çok mutluydu, ruhunun ışıltısı daha çok parladı, ilk kez kalbimi gerçekten hissettim. Artık namuslu yaşayacağım. Kopup kayıp parçasını buldu kalbim. Artık iyi bir insan olacağım dedim o an kendime. İnsanların küçüklüğünde ya da gençliğinde yaşadıkları travmaların acısı asıl ilerki yaşlarda çıkıyor. Birçokları ilk önce orada yaralanır. Arızalanır, bozulur, yanlış yollardan medet umar. Bunu anladım. Cemil'e de midye dolma işini öneren babammış. Harabe evde içtikleri sırada.
Cemil, evden elinde kağıtla çıktı. Mustafa'yla el sıkıştı.
T9wy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...